Hukukçu Eminoğlu: Gazze’deki soykırımı durdurmak her ülkenin hukuki yükümlülüğüdür

Kudüs ve Hukuk Platformu Başkanı Av. Mustafa Eminoğlu, Gazze’de yaşananların 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre açık bir soykırım olduğunu belirterek uluslararası toplumun sadece izlediğini, hukukun ise güçlünün emrine girmiş olduğunu söyledi.
Gazze’de 580 günü aşkın süredir devam eden siyonist saldırılar, başta kadın ve çocuklar olmak üzere sivillerin kitlesel katliamına ve büyük bir insani felakete yol açtı.
ANFİDAP Dönem Sözcüsü ve Kudüs ve Hukuk Platformu Başkanı Av. Mustafa Eminoğlu, İlke Haber Ajansı (İLKHA) muhabirine yaptığı açıklamada, yaşananların uluslararası hukuk açısından açık bir soykırım olduğunu vurguladı.
Uluslararası Adalet Divanı’nın ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aldığı kararların da bu tespiti doğruladığını belirten Eminoğlu, "Hukuk kâğıt üzerinde var ama yaptırımı yok; çünkü siyonist rejimin işlediği suçlara karşı dünya sessiz." dedi.
"Uluslararası hukuk Gazze'deki soykırımı durdurmada sınıfta kaldı"
Gazze konusunda gösterdiği büyük çaba ve gayretten ötürü İLKHA'ya teşekkür ederek konuşmasına başlayan Eminoğlu, "Uluslararası hukuk açısından Gazze'de bir soykırım yaşandığına dair aslında hiçbir tereddüt yok. Gazze'de bir soykırım olduğu hem teorik düzlemde hem de pratik zeminde teyit edilmiştir. 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'nde yer alan tüm normların, tüm fiillerin karşılığı tam anlamıyla Gazze’de yaşanmaktadır. Kitlesel ölümler, açlığı bir silah olarak kullanma, bir grubu sürgün etme gibi tüm bu eylemler Gazze'de açıkça görülmektedir. Uluslararası Adalet Divanı da geçtiğimiz yıl verdiği tedbir kararlarıyla Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal edildiğini ortaya koymuştur. Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Galant ve Netanyahu hakkında tutuklama kararı bunların aslında teorik ve pratik düzlemde gerçekleştiği yönünde bizim elimizde kesin karineleri veriyor. Ancak uluslararası hukuk açısından var olan uluslararası hukukun yansıması ne yazık ki bulunmamakta. Evet, Gazze’de bir soykırım işlenmektedir; fakat bu soykırımın yaptırım türleri, müeyyideleri pratikte görünür değildir. Uluslararası hukuk bu noktada sınıfta kalmıştır. Tarih boyunca uluslararası hukuk, Filistin meselesi hep sınıfta kaldı. Uluslararası hukuk konularının self-determinasyon hakkı, geri dönüş hakkı, soykırım suçu gibi birçok temel hukuk ilkesinin uygulanması gereken bir laboratuvar varsa, işte o da Filistin’dir. Ancak ne yazık ki bu suçların yaptırımları ve suç işlendiğinde durdurulmasını öngören hükümler siyonizme karşı uygulanamıyor. O yüzden uluslararası hukuk aslında Gazze’de işlenen soykırımı görüyor, ancak pratikte bu soykırımı durdurmaya gücü yetmiyor." ifadelerine yer verdi.
"Çocukların hedef alınması soykırım suçunun açık göstergesi"
Eminoğlu, "Sivillerin, çocukların Gazze’de özellikle hedef alındığını biliyoruz. israil ordusundaki keskin nişancıların özellikle çocukları öldürmeye yönelik hareket ettiklerine dair, orada görev yapmış doktorların ve uluslararası kurumlarca bölgeye girmiş Avrupalı doktorların dahi beyanları var. Yani 'bir çocuğun iki defa vurulması tesadüf olamaz. Bir çocuğun kafatasından iki tane keskin nişancı kurşunun çıkması tesadüf olamaz.' diye özellikle ameliyatı yapan doktorların bizzat şahitlik ettiği ve tanıklık ettiği beyanlardır. Peki, bunlar hangi savaş suçuna giriyor? Hepinizin malumu olduğu üzere, kasten işlendiği, bir grubun yok edilmesi, neslin yok edilmesi amaçlandığı için bu nihayetinde soykırım suçunun unsuru. Çocukların hedef alınması, hamile kadınların hedef alınması o neslin yok edilmesiyle ilgili bir şey. Nesli yok etmek için hedefe alıyor. 'Nokta atışı' olarak tanımlanan fiillerdir. Özellikle Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası alanda kabul görmüş pek çok sözleşmeye göre; savaş suçları, soykırım suçları ve insanlığa karşı suçların Gazze’de işlendiği açıkça ortadadır." diye konuştu.
"580 gündür soykırım devam ediyor"
Filistin Devleti'nin taraf olduğu Roma Statüsü’nde savaş ve soykırım suçları tek tek tanımlandığını hatırlatan Eminoğlu, konuşmasının devamında şunları aktardı:
"Bunların bahsettiğimiz üzere somut ve soyut olay dediğimiz ilişkilendirme konusunda herhangi bir hukuki bir engel yok. Bu soykırım çok açık bir şekilde işleniyor. Hukuki temellerimiz çok sağlam. Ancak bu suçların durdurulması noktasında uluslararası kamuoyunun hukuka verdiği önem düşük olduğu için israilin de, hukukun değil gücün işlettiği gücün hukukunu oluşturduğu; hukukun güçlü değil, güçlünün hukuku emrettiği bir pozisyonda olduğu için, ne yazık ki o metinlerde kalan kelimeler, kavramlar, harfler ve sözcükler yalnızca metinde kalıyor. Karşılığı görülmüyor. Çocuklar öldürülmeye devam ediliyor. 580 gündür soykırım devam ediyor. Şu anda açlık yaşanıyor. Açlık bir suçtur. Roma Statüsü'nde savaş suçu olarak tanımlanmıştır. Filistin Devleti'nin taraf olduğu Roma Statüsü’nde savaş suçları ve soykırım suçları tek tek tanımlanmıştır. Gazze’de bu suçların karşılığını görmek mümkün. Açıkça söyleyebiliriz: sivillerin ve çocukların hedef alınması, hastanelerin bombalanması, mezarlıkların talan edilmesi, insani yardımın, gıda ve tıbbi desteğin ulaştırılmasının engellenmesi savaş suçunun unsurlarıdır."
"Hukuk, uluslararası toplumun tepkisizliği nedeniyle işlevini yitiriyor"
Konuşmasında Eminoğlu, "Aslında 'hukuk neden işlemiyor?' sorusunun cevabı, 'uluslararası toplum neden yeterince tepki göstermiyor?' sorusuyla doğrudan bağlantılıdır. Hukuk dediğimiz şeyler, tıpkı kırmızı ışıkta durmak gibi birer normdur. Eğer kimse kırmızı ışıkta durmuyorsa, o norm artık işlevini yitirir. Bugün savaş suçu, soykırım suçu var diyoruz; evet, kâğıt üzerinde var. Ancak bunlara saygı duyulmuyor. israil bu suçları işlediğinde, buna karşı ciddi bir duruş sergilenmiyor. Özellikle uluslararası teşkilatlar yeterince karşı çıkmıyor. Aslında az veya çok herkes tepki gösterdi. Ama buna ciddi anlamda vicdanlı olarak karşı çıkış olmadığı için israil durdurulamıyor. Bu tepkisizliğin nedeni ise büyük ölçüde siyonist lobinin etkisiyle açıklanabilir. Çünkü israil bu katliamlara yeni başlamadı. 15 Mayıs 1948’de, yani tam 77 yıl önce Nekbe'de de aynı katliamları yaptı. Sürgün etti, köyleri bastı, bombalar kullandı, çocukları katletti. Uluslararası toplum yine yetersiz tepki verdi. Esasında bu tepkisizliğin sonucunda israil nemalanıyor. Yeterince tepki veremediğimiz için bu katliamlar devam ediyor. Bunun çıkış yollarını aramak gerekiyor. Aslında bu hukuki bir mesele değildir. Bu, sosyolojik bir meseledir. Aynı zamanda siyasal bir mesele ve medya gücüyle de yakından ilişkilidir. Uluslararası medyanın büyük bir kısmı, doğrudan ya da dolaylı olarak siyonizmin etkisi altındadır. Bunların aleyhine bir söz söylemiyorlar." dedi.
"Savaş suçlusu ilan edilen Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde ayakta alkışlanabiliyor"
Savaş suçlusu Netanyahu'dan örnek veren Eminoğlu, "Mesela savaş suçlusu ilan edilen Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde ayakta alkışlanabiliyor. Macaristan’da da aynı şekilde karşılanıyor. Hukukun değersizleştirilmesi, aslında onu görmezden gelmenin sonucudur. Kırmızı ışık örneğine dönersek: kimse durmuyorsa, artık herkes geçer. israil soykırım işliyor kimse ona gereğince tepki vermiyor. Gereğince tepki nedir? Soykırıma yalnızca silahla durdurulabilir. Uluslararası hukuk da bunu emrediyor. Uluslararası hukuk gereği her ülkenin kapasitesi oranında soykırımı durdurma yükümlülüğü vardır. 1948 Soykırım Sözleşmesi de bunu emrediyor. Bu ne demek? Burada yoruma açık. Eğer bir ülke askeri güce sahipse, bu gücü kullanarak; değilse, limanlarını kapatarak, hava sahasını kullanıma kapatarak, ekonomik yaptırımlar uygulayarak soykırımı durdurma sorumluluğunu yerine getirmelidir. Küçükten büyüğe bunun karşılığını görmemiz gerekiyor. Uluslararası topluma ve kamuoyuna bu noktada büyük bir rol düşüyor." hatırlatmasında bulundu.
"Hint Recep Vakfı doğrudan soykırıma katılmış kişileri tespit etmeye odaklanıyor"
Gazze’de yaşanan soykırıma ilişkin insan hakları örgütlerinin üzerine düşen onlarca rol olduğunu dile getiren Eminoğlu, "Raporlama yapmak, lobi çalışmaları yürütmek, tanıklarla ve gazetecilerle görüşmek gibi faaliyetlerde bulunmak. Nitekim bu çalışmalar yapılmaktadır da. Örneğin Uluslararası Af Örgütü’nün Gazze ile ilgili yayımladığı bir raporu var. 'Soykırım' adıyla bu rapor, direk soykırımı tanımladığı veya en güncel gelişmelerden biri. Hindistan merkezli Indirekt Justice Foundation (Hint Recep Vakfı) doğrudan soykırıma katılmış kişileri tespit etmeye odaklanıyor. Sosyal medya ve açık kaynaklardan elde edilen verilerle bireysel olarak ilgileniyor, belgeleri toparlıyor ve bu kişiler hakkında hukuki adımlar atıyor. Örneğin, Gazze’deki bir operasyonun, yani bir hastanenin bombalanmasının sorumlusu olan israilli bir binbaşıyı tespit ediyor. Bu kişinin verdiği emirle savaş suçu işlendiği açıkça ortaya konuyor ve elde edilen deliller yasal mercilere sunuluyor. Bu oldukça titiz ve detaylı bir çalışma. Hint Recep Vakfı insan hakları kuruluşu bu kapsamda Gazze’deki soykırımı bireysel düzeyde inceliyor, delillendiriyor." şeklinde dile getirdi.
"Siyonizmin en etkin olduğu alanlardan biri akademidir"
"İnsan hakları kuruluşlarının görevi, raporlama dışında akademik metinlerle de bu gerçekleri ortaya koymaktır." diyen Eminoğlu, şunları söyledi:
"Bu süreçte bir diğer önemli alan ise eğitimdir. Yani bu soykırımın hukuki temellerinin iyi anlatılması, akademide kabul görmesi gerekiyor. siyonizmin en etkin olduğu alanlardan biri akademidir. Bu nedenle insan hakları kuruluşlarına bu alanda büyük görevler düşüyor. Bu kuruluşlar sadece raporlama yapmamalı aynı zamanda akademik metinlerle de bu gerçekleri ortaya koymalıdır. İnsan hakları kuruluşlarının bir diğer temel görevi ise kamuoyunu bilinçlendirmektir. Bugün insanlık çok fazla bilgiye maruz kalıyor ve bu nedenle yaşananları kolayca unutuyoruz. Bu unutmanın önüne geçmek için, soykırımı sürekli gündemde tutmak gerekiyor. Soykırıma maruz kalanların, öldürülenlerin, şehit edilenlerin hikâyelerinin derlenmesi gibi insan hakları kuruluşlarının önemli işlevleri var. Bu konuda medya da devreye girmelidir. Belgeseller, filmler, haberler yoluyla bu gerçekler aktarılmalı, geniş kitlelere ulaştırılmalıdır. Soykırım dediğimiz bir olay yalnızca Gazze’de işlenen bir olay değil. Özet olarak bunu belirtmek lazım. Soykırım fiili ve maddi olarak orada ama zihni, fikrî, akademik ve medya olarak her yerde işleniyor. Dolayısıyla bu soykırıma karşı topyekûn bir direniş gereklidir. Bu bağlamda yapılan küresel intifada çağrısı da oldukça anlamlıdır. Tüm insanlık, Gazze’de yaşananları ancak kalbinde hissederek ve gerçek bir sorumluluk bilinciyle hareket ederek kendini bu zulümden azade kılabilir. Yoksa, Gazze’de yaşananların yarın farklı yerlerde yaşanmayacağının hiçbir garantisi yoktur."
"Gazze’de işlenen bir soykırım suçu Türkiye’de yargılanabilir"
Soykırıma katılmış çifte vatandaşlarla ilgili de Eminoğlu, "Soykırıma katılan çifte vatandaşlar Türkiye-israil çifte vatandaşlar mevzusu konuyu yakından takip eden tüm Türkiye'nin malumudur. Hint Recep Vakfı da, aslında bununla ilgili çalışıyor. Yani bireyler yönünden çalışmaları yürütüyor. israil hükümeti soykırım suçunu işliyor ancak bu açıkta bir şeydir. Bunu kişiler yapıyor. Bir devletin yönetici kadrosundan başlayarak, emir-komuta zinciriyle en alttaki askere kadar, bu suçu işleyen tüm kişilerin tespit edilmesi gerekiyor. İşte bu noktada Hint Recep Vakfı, bireyleri açığa çıkarıyor. Türkiye’de de bu konuda ciddi bir farkındalık oluşmuş durumda. Ankara Filistin Dayanışma Platformu, bu meseleye ilişkin somut adımlar atmaya çalışıyor. Soykırımla mücadelenin en etkili yolu, bu suçlarla birey bazında mücadeledir. Çünkü Türkiye'nin de bu kapsamda çifte vatandaşlık ağının çok kuvvetli olduğunu medyadan alınan verilerle biliyoruz. Bununla ilgili soruşturmaların açılmasıyla ilgili defaten söylüyoruz. Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca, insanlığa karşı suçlar, nerede işlenirse işlensin ve kim tarafından işlenirse işlensin, Türkiye yargısının kapsamına girer. Yani Gazze’de işlenen bir soykırım suçu, Türkiye’de yargılanabilir. Özellikle bu suça karışmış bizim vatandaşımızsa çifte vatandaşsa oraya gidip soykırıma katılmışsa onun yargılanması zaten Türkiye’nin hukuki egemenlik hakkıdır. Bu kişiler insanlığa karşı bir suça iştirak ediyorsa bu artık bir milli güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Bu nedenle titiz, etkin ve kapsamlı soruşturma ile ortaya çıkartılması gerekir. Umut ediyoruz ki bu soruşturmalar halihazırda yürüyordur. Zira soruşturmalar gizlidir ve kamuoyuna açık yürütülmez. Ancak burada vatandaşın ve kamuoyunun baskısıyla sivil inisiyatifin baskısıyla soruşturmaların yapılması ara ara düzenli olarak kamuoyunun bilgilendirilmesini istemek gerekiyor. Zira bu olmazsa kamuoyu yeteri tepkiyi veremez." ifadelerine yer verdi.
"Türkiye’nin, Adalet Bakanlığı aracılığıyla soruşturmaların başlatıldığını kamuoyuna açıklaması büyük bir önem taşımaktadır"
Devamında ve son olarak Eminoğlu, "Gazze’deki soykırım 580 gündür devam ediyor. Türkiye’nin, Adalet Bakanlığı aracılığıyla soruşturmaların başlatıldığını kamuoyuna açıklaması büyük bir önem taşımaktadır. Uluslararası arenada da Güney Afrika, Sri Lanka, Brezilya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde soruşturmaların başlatıldığı yönünde medya haberleri çıkıyor. Türkiye’de de belli somut isimler üzerinden veya suç konusu kapsamında olabilir soruşturmaların başlatıldığı, ifadelerin alındığına ilişkin açıklamaların yapılması bir zarurettir. Kamuoyunun vicdanının rahatlatılması gerekmektedir." dedi. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'nde Gazze'de katledilen siviller için gıyabi cenaze namazı kılındı.
Filistin direnişine destek vermek ve siyonist işgalcilerin katliamını protesto etmek için Kocaeli Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenler, yürüyüş ve basın açıklaması düzenledi.
HAMAS, Gazze'de sivillerin üzerine yapılan yoğun bombardımanın "faşist bir soykırım saldırısı" olduğunu vurguladı. Hareket, Arap ve İslam ülkelerine ve uluslararası topluma acil müdahale çağrısı yaptı.
Siyonist rejimin 7 Ekim'den bu yana sürdürdüğü saldırılarda şehit sayısı 52 bin 928'e, yaralı sayısı ise 119 bin 846'ya ulaştı. Son iki ayda 2 bin 799 kişi daha katledildi.