ABD sonrası Ortadoğu...

ABD'nin Ortadoğu'dan uzaklaşması, bölgede daha belirsiz ve çok kutuplu bir dönemi beraberinde getirecektir. Bölgesel aktörler arasındaki rekabetin artması, yeni ittifakların kurulması ve mevcut ilişkilerin yeniden şekillenmesi beklenmektedir.
ABD'nin Ortadoğu'dan uzaklaşması, bölgede daha belirsiz ve çok kutuplu bir dönemi beraberinde getirecektir. Bölgesel aktörler arasındaki rekabetin artması, yeni ittifakların kurulması ve mevcut ilişkilerin yeniden şekillenmesi beklenmektedir.
ABD'nin Ortadoğu'dan uzaklaşmaya başlaması, bölgede bir güç boşluğu yaratmakta ve bu durum, Türkiye, barbar siyonist rejim, Suriye ve İran gibi bölgesel aktörler arasındaki dinamikleri önemli ölçüde etkilemektedir. Bu durumun her bir ülke ve genel bölgesel denge üzerindeki potansiyel etkilerini şu şekilde özetlememiz mümkündür:
Türkiye:
ABD'nin çekilmesiyle Ortadoğu'da oluşan güç boşluğu, Türkiye'nin bölgesel rolünü artırmaktadır. Türkiye hem kendi ulusal çıkarlarını korumak hem de bölgesel istikrarı sağlamak adına daha aktif bir dış politika izleme potansiyelini barındırıyor.
Türkiye, tarihsel ve kültürel bağları, coğrafi konumu ve ekonomik gücüyle bölgede daha fazla etki alanı yaratabilir. Özellikle Körfez ülkeleriyle ve Afrika boynuzuyla ilişkilerini geliştirmeye devam edebilir.
Türkiye, bölgedeki farklı aktörler (İran, siyonist rejim, Arap ülkeleri) arasında dengeleyici bir rol oynamaya istekli gibi görünmektedir. Özellikle diplomatik girişimlerle gerilimleri azaltma ve iş birliği zeminleri oluşturma çabalarını sürdürebilir.
Suriye'deki terör örgütlerinin (PKK/PYD) varlığı, Türkiye için en önemli güvenlik endişelerinden biridir. ABD'nin çekilmesiyle bu konudaki mücadele daha da önem kazanmaktadır. Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve kendisiyle dostça ilişkiler kurabilecek bir yönetimi arzu ettiğini iddia etmektedir.
Bölgesel istikrar, Türkiye'nin ekonomik hedefleri için de kritik öneme sahiptir. Ticaret yollarının güvenliği ve enerji kaynaklarına erişim gibi konular, Türkiye'nin dış politikasını şekillendiren unsurlardır.
siyonist rejim:
ABD’nin bölgeden çekilme ihtimali bile siyonistlerin uykularını kaçırabilecek en önemli meseledir. Bu yüzden büyük bir hazırlık içinde olduklarını görüyoruz. ABD’nin bölgede etkin olmadığı bir resimde siyonistlerin varlık göstermesi olası görünmüyor. Bununla birlikte İbrahim anlaşmalarıyla bölgesel ittifaklar kurmaya ve en büyük tehdit olan İran’ı nükleer silahtan arındırmakla birlikte bölge ülkelerini İran’a karşı bir arada kalmaya angaje olma yolunda ilerlemektedir.
siyonist habaset gelişmiş silah teknolojisi ve nükleer caydırıcılıkla beraber ihanet ittifaklarıyla bölgede var olmaya devam etme şansına sahip olabileceğini bilmektedir. Bunun için de İran’ın bu konularda rekabet edemeyeceği bir alana hapsolunmasını hayati bir dönüm noktası olarak görmektedir.
Öte tarafta ABD'nin bölgeden çekilmesi, barbar siyonist rejimin "stratejik derinlik" eksikliği ve çevresel tehdit algısını güçlendirebilir. Barbar siyonist rejim, tek başına kalma endişesiyle kendi askeri kapasitesini daha da artırma yoluna gidebilir.
Barbar siyonist rejim, özellikle İran tehdidine karşı Körfez'deki bazı Arap ülkeleriyle (Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Suudi), yeni Suriye rejimi ve Türkiye’yi de içine alan "Abraham Anlaşmaları" gibi normalleşme süreçlerini hızlandırmaya çalışabilir. Bu, bölgesel ittifakların yeniden şekillenmesine yol açacaktır.
Barbar siyonist rejim, İran'ın nükleer programı ve bölgesel nüfuzunu (Hizbullah, Ensarullah ve HAMAS) en büyük tehdit olarak görmektedir. ABD'nin desteğinin azalması durumunda, barbar siyonist rejimin İran'a karşı daha proaktif ve sert adımlar atma olasılığı artabilir. Bu yüzden İran'ı daha uzun yıllar doğrulamayacağı iç toplumsal krizler, nükleer tesislere saldırı gibi eylemlere hız verebilir. Ancak ABD’nin olmayacağı bir denklemde böyle bir adım siyonist rejimin sonunu da hazırlayacaktır.
Filistin meselesi, barbar siyonist rejimin dış politikasının temel belirleyicilerinden biri olmaya devam edecektir. Bölgedeki yeni dinamikler, (HAMAS, Lübnan ve Suriye’yi etkileyen yeni gelişmeler) bu sorunun çözümüne yönelik yaklaşımları da etkileyebilir.
Suriye:
Suriye'deki parçalanmış yapının devam etmesi, ABD'nin çekilmesiyle daha da karmaşık hale gelebilir.
Suriye, bölgesel güçlerin nüfuz mücadelesinin ana sahası olmaya devam edecektir. Türkiye, sınır güvenliği ve terörle mücadele öncelikleriyle Suriye'deki varlığını sürdürmek isteyecek; İran ikmal yollarını yeniden hayata sokmaya çalışacaktır.
Ülkenin yeniden inşası ve siyasi istikrarın sağlanması, Suriye'nin önündeki en büyük zorluklardır. Bu süreçte bölgesel ve uluslararası aktörlerin iş birliği veya rekabeti belirleyici olacak bu aynı zamanda İran’ın yeniden Suriye sahasına dönmesinin de önündeki en büyük argüman olacaktır.
İran:
ABD'nin bölgeden çekilmesi, İran'ın bölgedeki nüfuzunu (Irak, Suriye, Lübnan, Yemen) daha da genişletme potansiyeli sunmaktadır. Ancak küresel şer ittifakı bunun önüne geçecek tedbirleri devreye sokmaktadır. İslam ülkelerinin ihanet yarışındaki adımları bu konuda belirleyici olacaktır.
İran'ın nükleer programı, bölgesel ve uluslararası alanda gerilim kaynağı olmaya devam etmektedir. ABD’nin bölgeden uzaklaşması, İran'ın bu konudaki kararlılığını arttırabilecek iken yeni bir nükleer anlaşmaya zorlanması gündemdeki yerini korumaktadır. Ancak ABD’nin tek başına İran’la nükleer anlaşma yolundaki çabaları kısa bir süreliğine ilgili aktörleri ana sorundan uzaklaştırsa da gelecek her zaman için risklerle beraber gelmeye aday görünmektedir.
İran, özellikle Suudi Arabistan ve barbar siyonist rejim ile olan bölgesel rekabetini sürdürecektir. Bu rekabet, zaman zaman vekil çatışmalar veya siber saldırılar gibi farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
İçeride ekonomik zorluklar ve toplumsal huzursuzlukla boğuşan İran, dışarıda alan kazanmaya çalışmaktan ziyade kazanımlarını asgari ölçüde de olsa koruma gibi taktik geri çekilmeler deneyecektir. Içeride de İslam devriminin gevşeyen taşlarını yeniden sağlamlaştırarak ictimai konsolidasyonunu öncelikli hedef haline getirebilecektir.
Son olarak şöyle bir genel değerlendirme yapmak mümkündür:
ABD'nin Ortadoğu'dan uzaklaşması, bölgede daha belirsiz ve çok kutuplu bir dönemi beraberinde getirecektir. Bölgesel aktörler arasındaki rekabetin artması, yeni ittifakların kurulması ve mevcut ilişkilerin yeniden şekillenmesi beklenmektedir. Türkiye, bu süreçte hem kendi çıkarlarını korumak hem de bölgesel barış ve istikrara katkıda bulunmak adına aktif bir rol oynamaya devam etmelidir. siyonist rejim hariç diplomatik kanalların açık tutulması, siyonist rejim hariç bölgesel iş birliği mekanizmalarının güçlendirilmesi ve siyonist rejim hariç ortak güvenlik endişelerine çözüm bulunması, bu yeni dönemde kritik öneme sahip olacaktır. Ortak güvenlik endişelerinin paydaşlarından birinin de siyonist rejim olarak kabul edilmesi bölgenin selametine olumsuz katkı sunmaya devam edecektir. (İLKHA) (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Gazze'de ABD ve siyonist rejim iş birliğiyle oluşturulan sözde yardım noktaları, gıda arayışındaki siviller için ölüm tuzağına dönüştü. Sadece son 10 günde bu merkezlerde en az 75 kişi şehit oldu, yüzlercesi yaralandı.
Uluslararası insani hukuk, eşitler arası savaşın taraflarına dahi yalnızca askeri hedefleri hedef alma izni verirken ABD ve küresel şer ekseninin tamamının desteğini arkasına almış siyonist rejimin barbarlığını ne ile açıklamaktadır, bunu anlamak mümkün değildir. Altta yatan bir haçlı arkaplanını aratacak bir siyonist vahşet alıp başını gitmekte ancak buna engel olacak sadra şifa bir umut ufukta bile görünmemektedir.
Ortadoğu, tarihsel olarak karmaşık ve dinamik bir bölge olmuştur ve Türkiye ile ABD'nin bölgedeki rolü de sürekli değişmektedir. Özellikle ABD'nin bölgedeki müdahale politikasından uzaklaşma eğilimi, Türkiye'nin konumunu ve stratejilerini önemli ölçüde etkilemektedir.