Ortadoğu'da Türkiye ve ABD'nin müdahale politikası

Ortadoğu, tarihsel olarak karmaşık ve dinamik bir bölge olmuştur ve Türkiye ile ABD'nin bölgedeki rolü de sürekli değişmektedir. Özellikle ABD'nin bölgedeki müdahale politikasından uzaklaşma eğilimi, Türkiye'nin konumunu ve stratejilerini önemli ölçüde etkilemektedir.
ABD'nin müdahale politikası ve değişen yaklaşım
ABD'nin Ortadoğu'daki müdahale politikası, 11 Eylül sonrası "terörle mücadele" adı altında Afganistan ve Irak işgalleriyle somutlaşmıştır. Ancak bu müdahalelerin getirdiği yüksek maliyetler, istikrarsızlık ve bölgesel tepkiler, ABD'yi yavaş yavaş pasif bir yaklaşıma itmiştir. Özellikle Obama döneminde başlayan bu eğilim, Trump döneminde "Önce Amerika" politikasıyla daha da belirginleşmiş ve askeri angajmanların azaltılmasına odaklanılmıştır. Biden yönetimi de her ne kadar demokrasi ve insan hakları söylemlerini öne çıkarmış olsa da somut askeri müdahalelerden ziyade diplomasi ve bölgesel ortaklıklar üzerinden ilerlemeyi tercih etmiştir. Bu, ABD'nin artık bölgedeki sorunların çözümünde başat aktör olma rolünden ziyade, dengeleyici ve destekleyici bir ortak olma pozisyonuna geçişine işaret etmektedir.
Türkiye'nin Ortadoğu'daki konumu ve adaptasyon
ABD'nin müdahale arzusunun azalması, Türkiye için hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır:
ABD'nin boşalttığı alanı doldurma potansiyeli, Türkiye'nin bölgesel aktörlerle daha aktif diyalog kurmasını ve kendi çıkarları doğrultusunda politikalar geliştirmesini sağlamaktadır. Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ gibi kriz bölgelerindeki aktif rolü, Türkiye'nin artan etkisini ve nüfuzunu göstermektedir.
Türkiye, geleneksel müttefiki ABD'nin bölgeden çekilmesiyle birlikte, Rusya, İran ve Çin gibi diğer küresel ve bölgesel güçlerle ilişkilerini daha dengeli bir şekilde yürütme ihtiyacı hissetmektedir. Bu, çok boyutlu bir dış politika gerektirmektedir.
Bölgedeki istikrarsızlık, Türkiye'nin sınır güvenliğini doğrudan etkilerken, enerji kaynaklarına erişim ve ticaret yolları da ekonomik çıkarları açısından kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye hem terörle mücadele hem de ekonomik iş birliğini ön planda tutan bir strateji izlemek zorunda kalacaktır.
Türkiye, insani yardım, kültürel etkinlikler ve kalkınma projeleri aracılığıyla bölgede yumuşak güç unsurlarını da kullanmaya özen göstermektedir. Devlete ait TİKA gibi aktörler ve devlet dışı yardım kuruluşları ile ticari teşebbüsler büyük önem arzetmektedir. Bu, uzun vadeli ilişkilerin geliştirilmesi ve bölgesel kabulün artırılması açısından önemlidir.
Sonuç:
ABD'nin Ortadoğu'daki müdahale politikasından vazgeçmesi, Türkiye için stratejik bir dönüm noktasıdır. Türkiye, bu durumu bölgesel nüfuzunu artırmak, dış politikasında daha bağımsız hareket etmek ve kendi güvenlik ve ekonomik çıkarlarını daha etkin bir şekilde korumak için bir fırsat olarak görebilir. Ancak bu durum aynı zamanda, bölgedeki karmaşık güç dengelerini daha iyi yönetme ve potansiyel risklere karşı hazırlıklı olma zorunluluğunu da beraberinde getirecektir. Türkiye, çok boyutlu diplomasi, askeri caydırıcılık ve bölgesel iş birlikleriyle bu yeni döneme adapte olmaya çalışacak gibi bir sonuç kaçınılmaz olarak önümüzde durmaktadır. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Uluslararası insani hukuk, eşitler arası savaşın taraflarına dahi yalnızca askeri hedefleri hedef alma izni verirken ABD ve küresel şer ekseninin tamamının desteğini arkasına almış siyonist rejimin barbarlığını ne ile açıklamaktadır, bunu anlamak mümkün değildir. Altta yatan bir haçlı arkaplanını aratacak bir siyonist vahşet alıp başını gitmekte ancak buna engel olacak sadra şifa bir umut ufukta bile görünmemektedir.
ABD'nin Ortadoğu'dan uzaklaşması, bölgede daha belirsiz ve çok kutuplu bir dönemi beraberinde getirecektir. Bölgesel aktörler arasındaki rekabetin artması, yeni ittifakların kurulması ve mevcut ilişkilerin yeniden şekillenmesi beklenmektedir.
ABD'nin Yemen'deki "başarısızlık" olarak nitelendirilen durumu, sadece teknolojik bir eksiklikten ziyade, değişen tehditlere karşı stratejik adaptasyon ve entegrasyon eksikliğine de işaret edebilir. Geleneksel askeri doktrinlerin ve operasyonel yaklaşımların bu yeni asimetrik tehditlerle mücadelede yetersiz kaldığı görülebilir.