Sumud Filosu aktivisti Özkan: Dünya, Sumud kararlılığıyla Gazze halkının yanında yer aldı

İşgalci siyonistlerin ablukasını kırmak ve Gazze'ye insani yardım ulaştırmak için yol alan ancak işgalciler tarafından saldırıya uğrayan Küresel Sumud Filosunun aktivistlerinden Zeynel Abidin Özkan, yaşadıkları süreci anlattı. Özkan, "Dünya kamuoyu Sumud kararlılığıyla Gazze halkının yanında yer aldı ve halklar ayaklandı." dedi.
İşgalci siyonistlerin uluslararası sularda saldırarak alıkoyduğu Küresel Sumud Filosu aktivisti Zeynel Abidin Özkan, Türkiye'ye dönüşü sonrası İLKHA muhabirinin sorularını yanıtladı. Özkan, yaşadıkları süreci tüm detaylarıyla anlatarak Küresel Sumud Filosunn Deniz yolculuğunun tamamlandığını ancak Gazze’ye desteklerin süreceğini aktardı.
47 ülkeden aktivistlerin katıldığı Küresel Sumud Filosu, işgalcilerin engellemeler ve tehditlerine rağmen deniz yolculuğunu tamamlandı ve Gazze halkının sesini dünyaya duyurmayı başardı.
Sumud Filosu'nun şu an itibariyle yolculuğunun deniz kısmını tamamladığını aktaran Özkan, "Büyük bir kararlılıkla, her türlü tehdit ve engellere rağmen başlatmış olduğu filo yolculuğu, uluslararası sularda israilin zorbalarıyla engellendi. Ancak yolculuğun deniz kısmı tamamlanmış oldu. Ablukayı kırmaya yönelik çalışmalarını sürdürmek üzere, şu an Gazzelilere bir nefes almak ve deniz ablukasını kırmak için çalışmalarını karada devam ettirmek üzere, tüm katılımcı ülke aktivistleri ülkelerine dönerek çalışmalarını artık sahada devam ediyorlar. Bununla birlikte, tüm Somud Filosunun hepinizin bildiği gibi 4 aşamalı bir çıkış planı vardı. Gemiler öncelikle İspanya’dan hareket ettiler. Daha sonra İspanya’dan çıkan gemiler, Tunus’taki gemilerle buluşmak üzere Tunus Limanı’na geldiler. Oradan, İtalya limanından çıkan gemilerle buluşup Yunanistan gemileri ile bir araya geldikten sonra Akdeniz’e açıldılar. Tabii bu süreçte, tüm bu limanlarda yoğun bir hazırlık ve gösterilerle Filistin halkının yanında olunduğunu göstermek amacıyla destek gösterileri düzenlendi. Bu süreç, filoyu motive etti." dedi.
“Sumud Filosu, dünya vicdanının sesi oldu”
Filo ile ilgili bilgi veren Özkan, "Bu filoya 47 ülkeden binin üzerinde aktivistin katılımıyla başlanmıştı. Çok kısa bir sürede Somud Filosunun çıkış amacına yönelik süreç şöyle oluşmuştu: Gazze’ye uygulanmış olan insanlık dışı ablukayı kırmak için sivil halklar, 7 Ekim Aksa Tufanı sonrasında yürüttükleri çalışmaları daha da yoğunlaştırmışlardı. Kendi ülkelerinde yaptıkları etkinliklerin bu ablukayı kırmak için yeterli olmadığını gördüklerinde, havadan Mısır havalimanlarına inip Refah Sınır Kapısı’na dayanacak bir 'Küresel Gazze Yürüyüşü' organizasyonu, yine aynı şekilde Kuzey Afrika hattı boyunca Tunus’tan, Libya’dan, Cezayir’den çıkan binlerce araçla 7 binin üzerinde araç konvoyuyla Mısır’ın sınır kapılarına dayanıp oradan Mısır’a girerek daha sonra Refah Sınır Kapısı’na ulaşmayı hedefleyen bir araç konvoyu oluşturuldu. Yine aynı şekilde, deniz ablukasını kırmak üzere de harekete geçen bir aktivist topluluğu vardı. Hatırlayacağınız üzere, Madleen Gemisi ile birlikte bu organize hareketler, farklı kollardan ablukayı kırmak için harekete geçmişti. Haziran ayı sonu itibariyle bu çalışmaların tamamı, denizde olanı israil tarafından; havadan yapılan Küresel Gazze Yürüyüşü Mısır tarafından engellendi. Yine aynı şekilde kara konvoyu ise Hafter güçleri ve sınıra ulaşabilenler Mısır tarafından engellenmişti." ifadelerine yer verdi.
“Soykırıma karşı denizden direniş eğitimi verildi”
Konuşmasının devamında Özkan, şunları aktardı:
"Bundan sonra yoğun bir hazırlıkla Global Somud Filosuyla çok daha kalabalık bir kitle, 'Bu ablukayı kırmak için binlerce kişi, yüzlerce gemiyle yine geleceğiz' diyerek besmeleyle yeni bir hazırlık süreci ülkelerde başladı. Tüm komiteler hazırlıklarını sürdürüp limanlardaki süreçleri devam ettirirken, çok zorlu bir organizasyon yürütüldü. Daha önce bir gemiyle ya da Mavi Marmara’da olduğu gibi en fazla 7 gemiyle yapılan bir organizasyonun, şimdi yüzlerce gemiyle yapmayı hedefleyip bunu da çok kısa bir sürede Ekim ayı gelmeden tamamlamanız gereken bir organizasyon çünkü uluslararası sularda kullanılan bu gemiler; yelkenli, motorlu yat, balıkçı teknesi gibi gemiler olduğu için, en fazla Eylül ayı sonu itibariyle çalışmaların tamamlanması gerekiyordu. Yoğun bir hazırlıkla, katılımcı ülkelerin temin ettiği gemilerin hazırlanması, insani yardım yüklerinin yüklenmesi ve resmi izinlerin alınması gibi çalışmalarla 80 civarında gemiyle süreç hazır hâle getirildi.
İspanya’dan ilk kafile 1 Eylül tarihinde Tunus’a doğru yola çıktı. Bizler de Türkiye’den katılımcıların büyük kısmı Tunus’tan binmek üzere buralardan hareket ettik. Türkiye’nin farklı şehirlerinden yaklaşık 150 aktivist bu gemilere dahil olmak için Tunus limanlarına gitti. Bunun dışında İspanya ve İtalya’dan da bir kısım aktivist Türkiye’den giderek bu sürece katılmak için çalıştı. Normal hareket planında, 1 Eylül’de çıkan İspanyol gemilerinin 5 Eylül’de Tunus’tan hareket etmesi planlanmıştı. Bizler de bu doğrultuda 31 Ağustos’ta Tunus’a gittik. Tunus’a vardığımız andan itibaren sürecin saha hazırlıkları ve eğitim süreçleri başladı. Tüm katılımcılar, bu organizasyonun ana hedefi olan yani israil soykırımına karşı deniz ablukasını kırmak için şiddet içermeyen eylem modeli üzerine eğitimlerini tamamladılar. Bu eğitimlerde olası tüm senaryolarda davranış modelleri, hukuki haklarımız ve müdahale durumlarında yapılacak çalışmalar anlatıldı. Farklı ülkelerden gelen katılımcılar bir araya gelerek organize hareket etme ve davranış modellerini öğrenme noktasında yoğun bir hazırlık süreci geçirdiler. Bu hazırlık sürecinde, yapılması gereken saha hareketlerine ilişkin bilgilendirmeler yapıldı. Bu eğitimleri tamamlayamayan katılımcıların filoya dahil olamayacağı bildirildiği için herkes bu süreçlere titizlikle katıldı. Aktivist kitlemiz çok geniş bir yelpazeye sahipti; farklı ülkelerin milletvekilleri, sanatçıları, siyasetçileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kanaat önderleri ve aktivistler bir araya gelerek, farklı diller konuşmalarına rağmen bu eğitimleri başarıyla tamamladılar. Bizler de 13 Eylül tarihine kadar Tunus’taydık. Gemilerin hazırlık süreci uzadığı için eğitimlerimiz de pekiştirildi; paneller, ek seminerler ve bekleme süreciyle birlikte 13 günlük bir Tunus yolculuğumuz oldu. Ondan sonra da Tunus’tan hareket ettik, hamdolsun…"
“200 milin ardından filo yalnız kaldı”
200 milden sonra filonun tamamen yalnız kaldığını ve kendini dünya halklarına emanet ettiğini aktaran Özkan, "Şimdi bununla ilgili şöyle bir durumla karşılaştık: Sumud ile ilgili hazırlık sürecini biz kamuoyuna çok da duyurmadan yürüttük. Yardım kampanyaları bile düzenlemeden, çünkü yüzlerce gemiyi hedefliyorsunuz; diyelim ki bin gemi parası topladınız, böyle kısa sürede gemilerin satın alınması ve uluslararası sulara çıkarılması, organizasyonuyla birlikte kolay bir iş değildi. Çünkü uluslararası denizciliğin belirlediği esaslara göre büyük gemilerle hareket etmek de mümkün olmuyordu. Çünkü siyonist israil ya da onun destekçisi ülkeler anında devreye giriyor ve gemilerin yola çıkışına ilişkin bürokratik engeller çıkarıyor; önünüze koyduğunuz hazırlıkların tamamı bir anda aksayabiliyor." ifadelerine yer verdi.
"Dünya kamuoyu Sumud kararlılığıyla Gazze halkının yanında yer aldı ve halklar ayaklandı"
Özkan, "Bunu çözmek adına daha küçük teknelerle lisans/sigorta gibi hususları yola çıkışı daha pratik olan teknelerle süreç hazırlanmıştı. Yapılan saha taramalarında ise 80'e yakın teknenin bu işe uygun olduğu tespit edilince, bunların satın alınması ve hazırlık süreçleri tamamlandı. Önceki hazırlık süreçleri çok yoğun medya duyurularıyla değil; yapılacak çalışmanın ana hedefi olan ablukayı kırmak ve soykırımı durdurmak çerçevesinde, bunun üzerinden tüm ülkelerde bir vicdani çerçevesinde Gazze'de uygulanan katliamlara karşı duracak bir organizasyonun parçası olarak duyuruluyordu. Gemiler hareket ettikten sonra Sumud kararlılığı ciddi bir şekilde büyüyerek dünya geneline yayıldı. Hem ülkemizde hem de katılımcıların bulunduğu diğer ülkelerde kitlesel gösterilerle süreç, bir kartopu etkisiyle beklenmedik bir ilgiyle büyümüş oldu. Bu organizasyonun bereketi midir diye düşündüğümüzde Gazzeli insanların artık çığlığı dünya geneline yayılmış bir çığa dönüştü. Gazze’deki sessizlik bir anda kırıldı; dünya kamuoyu Sumud kararlılığıyla Gazze halkının yanında yer aldı ve halklar ayaklandı. Sumud Filosu aslında bir halk hareketi idi; katılımcılar içinde toplumun farklı kesimleri, siyasiler, bürokrasi ve her toplum kesimi barındırmış olsa da Sumud aslında, bugüne kadar halkların ülkelerinden Gazze’deki soykırımın durdurulması için talep ettiği tüm taleplerin, yapmış olduğu mitinglerin, yürüyüşlerin, eylemlerin ve panellerin Birleşmiş Milletlere çağrıları… Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarının Gazze'deki soykırımın durdurmadığını gördüğünde de buna bir isyan olarak birleşerek toplu halde organizasyonlar yapmaya başlamasıyla ortaya çıkmış bir olaydı." diye konuştu.
"Soykırımı durdurmak için yola çıkacağız, bizi hiçbir şey engelleyemez"
Daha önce Mısır’da düzenlenen programlar ve denizde gerçekleştirilen girişimlerin, işgal rejiminin tehdidine veya Mısır’ın engellemelerine maruz kaldığını hatırlatan Özkan, "Bu organizasyonla birlikte bugüne kadar tarihin görmemiş bir sivil hareket ortaya çıktı. Bugüne kadar yapılmış en büyük hareketiyle, devam eden soykırımın önünde durabilecek bir sivil halk topluluğu kendini denize bırakmış oldu. Yola çıkmadan önce zaten israil tüm açıklamasında bugüne kadar yapmış olduğu tüm müdahalelerin çok daha sertini yapmayı ve gelen aktivistlerin terörle ilişkilendirilerek aylarca hapishanede kalacaklarına yönelik tehditler savurdu. Buna rağmen Global Somud Flotilla Komitesi tüm tehditleri bir kenara koyarak 'Soykırımı durdurmak için yola çıkacağız, bizi hiçbir şey engelleyemez' dedi ve bu kararlılıkla süreci devam ettirdi. Bunu gören halk toplulukları da desteğini tabana yayarak milyonlara ulaştırdı. Bugün İspanya’da 600 bin kişilik gösteriler yapıldı; Almanya’da yüz binlerce kişi ilk kez Gazze için sokaklara çıktı ve Alman hükümeti üzerindeki baskı yoğunlaşsa da geri adım atmadılar. Ülkemizde de neredeyse tüm şehirlerde Sumud ile ilgili bir birliktelik oluştu; toplumun tüm kesimleri bu birliktelikle filonun yanında olduğunu göstermek için etkinlikler, eylemler ve organizasyonlar yaptılar. Çünkü Sumud şu çağrı ile de yola çıkmıştı: 'Bizler canlarımızı size emanet ederek yola çıkıyoruz. Gazze’deki halkın sesini duyurmak, ablukayı kırmak ve ambargoyu sona erdirmek için bir hareketiz. Soykırımı durdurmak için gelin hep birlikte bu hareketi tamamlayalım' demişti. Denizde filonun yolcuları ve karadaki katılımcılar bu sürece yoğun bir destek verdiler."
“Somud Filosu, milyonların hareketine dönüştü”
"Bizlerin de beklemediği bir şekilde cidden milyonlara ulaşan halk hareketine dönüştü." diyen Özkan, şunları ekledi:
"Bu hareketleri gördüğünde de devletler kendi içinde de artık harekete geçme ihtiyacı hissetti. Biliyorsunuz İtalya’da, siyonist israil ile ilişkileri çok da kötü olmamasına rağmen halkın içerideki tepkisi ve İtalya'da tüm hayatı durdurmaya varan hareketleri dolayısıyla şu an çıkmış mevcut filoyu kendi donanmasıyla belli bir mesafeye kadar korumak zorunda kaldı. İtalyan savaş gemileri, İtalya'da çıkan gemilere o kırmızı hat olarak saydığımız 200 mile kadar eşlik etti. Aynı şekilde İspanya da başından beri Filistin’e büyük destek veriyor. Onlarda filonun sağlıklı şekilde bölgeye ulaşması için gerekli çağrıları yaparak yine aynı şekilde kırmız hat bölgesine kadar savaş gemilerini bölgede filoya eşlik ettirdi. Sonrasında Türkiye de sürece dahil oldu. Türkiye, filoya 3 savaş gemisiyle hem insani yardım aktarmak hem de olası yolculuk sırasında oluşabilecek sıkıntılarda gemilere teknik destek sağlamak ve kurtarma çalışmaları için 3 savaş gemisini bölgeye yönlendirdi. Bu gemiler, kırmızı hat olarak adlandırılan 200 millik bölgeye kadar gemilere eşlik ettiler. Başta da ifade ettiğimiz gibi 80 gemiyle yola çıkmayı planlamıştık; fakat her türlü tehdit ve sabotaj ihtimalini de hesaba katıyorduk. Hazırlık sürecinde bu engeller kendini gösterdi: 80 gemiden yalnızca 55’i yola çıkabildi; süreç 44 gemi ile tamamlandı ve bu gemiler Gazze sahillerine yakın mesafeye ulaştı." dedi.
"Bizler de ilk defa bu kadar uzun bir gemi yolculuğuna çıkmış olduk"
Konuşmasının devamında Özkan, "Şimdi bu aktivistler tabii denizci insanlar değil; bizler de ilk defa bu kadar uzun bir gemi yolculuğuna çıkmış olduk. Aramızda en tecrübeliler, bu Madleen gemisinde bulunan komitedeki arkadaşlar olabilir. Bir de Türkiye’den giden birkaç arkadaşımız ile yurt dışından gelen bazı Mavi Marmara katılımcıları vardı. Onların geçmiş dönemde yaklaşık bir haftaya varan deniz tecrübeleri bulunuyordu. Ancak bunun dışında, uluslararası sularda denizcilikle ilgili ve gemilerde yaşama dair bir tecrübemiz yoktu. Bu zorluklarla yüzleşmiş olduk. Düşünün, biz 'Adagio' isimli bir gemideydik. Bu gemiye Ankara Filistin Dayanışma Platformu’nu temsilen oraya gitmiştik. İlk başta çıktığımız ekip daha sonra yolda arıza verdi, gemi değişikliği yaptık. Ancak 24 saat boyunca uluslararası sularda seyir halindeydik. Yaklaşık 12 metre uzunluğunda, en fazla 30-35 metrekarelik bir gemide günlerce yol almak demek; hiç alışık olmadığımız bir yolculuk ve tamamımız profesyonel denizciler olmamamıza rağmen, günün 24 saatini olası saldırılara karşı nöbet tutarak, gözetleme yaparak, kaptana yardımcı olarak, yardımcı personelin işlerini kolaylaştırarak ve günlük yaşamı sürdürerek geçiriyorduk. Bunun yanı sıra, sürecin kamuoyuna dinamik bir şekilde aktarılabilmesi için her katılımcı, kendi ülkesini veya dünya kamuoyunu harekete geçirmek adına gelişmeleri anlık olarak paylaşıyordu." dedi.
"Bazen gerçekten günün 24 saati yetmiyordu"
Zamanlarının kendilerine yetmediğini aktaran Özkan, "Bazen gerçekten günün 24 saati yetmiyordu; kendi ailelerimizle dahi iletişim kuramadığımız günler oldu. Ayrıca gemilerin uzun yolculuğa dayanıklı olmaması, bakımsızlık ve teknik yetersizlik gibi sebeplerle sık sık arızalar yaşandı. Tamir gerektiren gemilerimiz oldu, lojistik destek almamız gereken durumlarla karşılaştık. Özelde bizim gemimizde ciddi bir imtihan ile de yüzleştik. Yolculuk boyunca birçok sıkıntı ve imtihandı. Ama hamdolsun bu yolculuğun tamamlanması ve akamete uğramadan Gazze sahillerine ulaşması için hem Gazzelilerin hem de karadan bizlere destek verenlerin dualarını orada gerçekten üzerimizde hissettik. Tıkandığımız her anda ciddi zorluklar çektik, zahmet ettik ama sonunda bir rahmetle yola devam edebildik. Geride kalan arkadaşlarımız da oldu; onlar da filoyu desteklemeyi bırakmadı ve karadan bu sürece katkı sağlamaya devam etti. Biz yolculuğumuzu 44 gemi ve 497 aktivistle tamamlamış olduk. Hamdolsun." ifadelerine yer verdi.
"Kırmızı çizgi"
"Kırmızı çizgi" diye bahsedilen hatla ilgili bilgi veren Özkan, "Hep 'kırmızı çizgi' diye bir hattan bahsettik. Binlerce mil uzaktan yollara döküldük ve dünya kamuoyunu harekete geçirmek için çağrılarda bulunduk. Bu çağrıya Birleşmiş Milletler de karşılık verdi: Bu gemiler sağlıklı bir şekilde Gazze sahillerine ulaşmalı diye. Bununla birlikte, 16. Türkiye Dışişleri Bakanları, Sumud Filosunun Gazze sahillerine ulaşana kadar herhangi bir sorunla karşılaşmaması için uluslararası kamuoyu ve devletlerin desteğiyle müdahale edilmemesi çağrıları yapıldı. Ve israilin bu gemilere müdahale etmeme çağrısı yaptı. Tabi 200 mil mesafeye gelindiğinde bahsettiğimiz tüm destekler geri çekildi ve filo kendi kendine kaldı. Hatta 200 mil mesafede İtalya çekilirken şöyle bir çağrıda da bulundu: 'Artık burası gündem oluşturmanın bize göre son noktası; siz artık dönmek isterseniz biz sizi tahliye edeceğiz. Geri ülkelerinize güvenle geri dönüşünüzün organizasyonunu yapacağız' diye de bir teklifte de bulunuldu." şeklinde konuştu.
"Canlı yayın kamera görüntüleriyle YouTube üzerinden dünya kamuoyuna servis edildi"
Konuşmasının devamında Özkan, şu ifadelere yer verdi:
"Bu arada daha önce bu filoları kesinlikle yaklaştırmayacağını söyleyen israil, bu filonun oluşturduğu gündemle birlikte şöyle bir teklifte bulundu: 'biz zaten Gazze’ye insani yardım götürüyoruz; elinizdeki malzemeleri getirin Aşdod Limanı'na indirin, biz Gazze’ye götürürüz.' Tabi filo ise net bir cevapla 'Bugüne kadar biz sizin vermiş olduğunuz sözleri duyduk; şu an Gazze’de bir açlık dramı yaşanıyor, abluka insanlık dışıdır, biz bunu kırmak için yoldayız' deme iradesini gösterdi ve hiçbir geri adım atmadan yoluna devam etti. 200 milden sonra filo tamamen yalnız kaldı ve kendisini dünya halklarına emanet etti. Bu emanet kapsamında filonun tüm hareketi, anlık canlı yayınlarla filonun tüm hareketi objektif bir şekilde ve canlı yayın kamera görüntüleriyle ortak bir siteden ve YouTube üzerinden dünya kamuoyuna servis edildi.
"Filo topluluğu da hiçbir geri adım atılmadan Gazze sahiline doğru yol almaya devam etti"
Gemilerdeki tüm yolcular, en başta beyan ettikleri gibi şiddet içermeyen eylemle yolculuğa devam ettiklerini için; bu yolculuğun korunması ve ablukanın kırılmasının gerekli olduğu teziyle hareket ettiler. Tabi 200 milden sonra israilin saldırganlığı da arttı. Tunus’ta gemilerin çıkışını engellemek için sabotajlar, bürokratik engeller ve benzeri hadiselerle yüzleştikten sonra, yine aynı şekilde Tunus’taki ana amiral gemilerinden biri gece saat 23.30 civarında ateş toplarıyla vuruldu; içinde aktivistler vardı. Yine geri adım atılmadığında ertesi gece saatlerinde yine aynı şekilde farklı bir gemi olan Alma gemisine ateş topuyla içinde 9 aktivistin bulunduğu sırada saldırıda bulunuldu. Bu saldırılar duyulunca Tunus halkı oranın gece saat 23.30'da sokağa döküldü. Şehir merkezine uzak limanı araçlarını park edecek yer bulamadıklarından kilometrelerce geriye koyup binlerce kişi sahillere akın etti. Filoya desteğini gösterdi. Bu motivasyon yine aynı şekilde süreceğini bilen filo topluluğu da hiçbir geri adım atılmadan Gazze sahiline doğru yol almaya devam etti."
"Filonun her gece yolculuğunda üzerimizde dronlar uçuyordu"
Özkan, "Filoya müdahale edilmeden bir gün önceki mesafemiz yaklaşık 131–140 millerdeydi. Bu mesafede tacizler yoğunlaştı. Filonun her gece yolculuğunda üzerimizde dronlar uçuyordu; hangi ülkenin dronları olduğu, keşif mi yoksa saldırı amaçlı mı olduğu gece karanlığında net tespit edilemiyordu; biz ancak gözlemlerimizi rapor ediyorduk. Bir gün önce, yolculuğun 130 mil civarında olduğu zaman diliminde de filoya yönelik çeşitli saldırılar gerçekleşti: ses bombaları, ateş toplarıyla 12–18 arası saldırı yapıldı; bazı gemilerin yelkenleri yandı, rezervlerde hasar görüldü. Bu yangınlar söndürüldü. Bazı gemilere kimyasal atık atıldı. Gemilerdeki insanların korkması ve geri dönmelerini sağlamak amaçlı sabotajlar düzenlendi. Buna rağmen filo sabah olunca gündüz yolculuğuna devam etti. Müdahalenin olduğu günün akşamında, uluslararası sularda filonun 44 gemisi tüm dünyanın gözü önünde siyonist israil tarafından bir terör saldırısına uğradı. Askeri bir operasyonla israilliler, gemilerin tamamını ele geçirmek için bir operasyon start verdiler. Bu anda bile tüm dünyaya çağrıda bulunup bu sivil halkların korunması ve amacı sadece insani yardım ve sağlık yüklerinin Gazze sahillerine ulaştırılarak ablukayı kırmak olduğunu beyan eden bu organizasyonun korunmasını ve can emniyetlerinin güvence altına alınması çağrısını yeniledik ama bu çağrılara hiçbir karşılık bulamadık. Bu müdahale süreci tam 14 buçuk saat devam etti. 14 buçuk sat boyunca israil uluslararası sularda 47 ülkenin farklı kesiminden sivil insanlara bir terör saldırısı düzenleyerek her bir gemiyi tek tek ele geçirdi. Bu ele geçirme sürecinde silahlı askerler gemilere çıkartmalar yaptılar. Bununla birlikte dünya ile iletişimin kesilmemesi için ara ara jammer taşıyan gemileriyle dünya ile iletişimimizi ve GPS bağlantımızı kestiler. Gemilerin ilk ana kademe gemileri sayılabileceğimiz büyük gemiler ele geçirildi; kalan gemilerin rotası da Gazze'den çevirmeyi de başaramadılar. Hiçbir geminin kaptanı süreçten de korkmadan tüm silahların altında yolunu Gazze rotasında sürdürmeye devam etti." diye konuştu.
“Muhammed Emin Yıldırım’ın bulunduğu gemi batırıldı”
Teknelere yönelik siyonist saldırının akşam saat 20.00’de başladığını aktaran Özkan, bulunduğu teknenin ise sabah 05.30’a kadar Gazze sahillerine ulaşmak için yolculuğunu devam ettirdiğini ve müdahale edildilmediğinden 30 milin altına düştüklerini kaydetti.
Özkan, "Gazze sahiline ulaşmamıza yaklaşık iki saatlik mesafe kalmıştı. Yani iki saat daha gidebilseydik Gazze sahiline ulaşacaktık. Bu çağrımıza maalesef hiçbir karşılık bulamadık; dünya bu filoya yapılan saldırıları genellikle izlemekle yetindi ve yöneticiler tarafından israile karşı bir ses yükseltilemedi. Tüm gemiler teker teker ele geçirildikten sonra katılımcılar ya gemileriyle zorla çekilerek verdikleri askerlerin komutasında gemiler götürülerek Aşdod Limanı’na çekildi. Arıza yapan gemiler de israil savaş gemileriyle yine aynı şekilde Aşdod Limanı'na götürüldü. Çekilemeyen bazı gemiler de Muhammed Emin Yıldırım hocamızın bulunduğu gemi müdahale sırasında oluşan arıza nedeniyle çekilemediğinden uluslararası sularda denizin ortasında batırıldı. Bu tür olaylarla da yüzleştik. Tüm gemilerimiz sahile çekilerek gemilerimize el konuldu ve bizler derdest edildik." şeklinde konuştu.
"Zorla alıkonuldum ve işgal edilmiş Filistin topraklarına götürüldüm"
İşgalcilerin, tekneleri korsan saldırıyla ele geçirdiklerini aktaran Özkan, "Gemideki her bir kişiyle ilgili ayrı bir çalışma olduğuna yönelik bir kanaat bizde oluşmadı. Çünkü girdiğimiz andan itibaren, Mavi Marmara’da yaşamış olduğumuz sürecin benzerini limana indiğimiz anda tekrar yaşadık. Ama bununla birlikte, israil artık şöyle bir döneme de girmişti. Biz bu korkuları şundan dolayı da üzerimizden atmıştık hamdolsun. Şimdi, bizim Mavi Marmara katılımcısı olmamız ya da hemen yakın zamanda, Haziran ayında giden Madleen Gemisinde bulunan katılımcıların da aramızda olması herhangi bir endişe oluşturmuyordu bizde. Çünkü ne olursa olsun, zaten oraya gitmek gerekiyordu. Bu artık insanlığın 'yeter' diyeceği noktaydı. Ayrıca, Mavi Marmara katılımcısı olduğumuz için ya da Madleen Gemisinin katılımcısı olduğumuz için üzerimize daha fazla baskı hissedecek topluluklar olduğumuzu düşünenler vardı. İnsanların büyük çoğunluğu bu kanaatteydi. Bizlerin de arkadaş çevremiz, ailemiz bu endişeleri taşıyordu. Bizler Türkiye’den yaklaşık 10 kişi civarında, Mavi Marmara katılımcılarından üçü gemilerle yolculuk yapabildik. Yurt dışından da daha önce Mavi Marmara’da bulunan bazı arkadaşlar sürecin içindeydi. Bu anlamda, bir 'Mavi Marmara katılımcısı olma' noktasında bir endişe duymadık. Çünkü artık israil o kadar sıkışmıştı ki, bu barbarlığı yapmış olmasına rağmen biliyorsunuz, esir takaslarında işte 7 kez müebbet hapis almış, 10 kez, 13 kez müebbet hapis almış; kendince oluşturduğu mahkemelerde bu süreçte cezalandırdığı Filistinli kardeşlerimizi serbest bıraktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu anlamda bir endişe taşımadık. Sadece sorgu esnasında, mesela bana israile daha önce gelip gelmediğimi sordular. Ben 'israile daha önce gitmedim. Zorla alıkonuldum ve işgal edilmiş Filistin topraklarına götürüldüm. Bu anlamda benim israil yolculuğum yok.' dedim. Bundan dolayı ekstra bir soru sorulmadı. Ama diğer bir arkadaşımıza sorduklarında, o daha önce geldiğini ve Mavi Marmara katılımcısı olduğunu söylemiş. Sorgu masalarına başa alınmış, tekrar detaylı bir şekilde sorgulanmış ve bizimle birlikte cezaevine gelmişti." dedi.
"Biz, 47 ülkenin farklı kimliğini taşıyan insanlar olarak bölgeye gitmiş olduk"
"Gemilere el konuldu, bizler derdest edildik, kelepçelendik; hakarete uğradık, darp edildik" şeklinde aktaran Özkan, devamında şunları söyledi:
"Şimdi şöyle bir süreçle yüzleştik. Tabii biz, bu yaşananlar kısmında… Gemilere el konuldu, bizler derdest edildik, kelepçelendik; hakarete uğradık, darp edildik ve benzeri şeyler yaşadık. Bunları her programda da ayrı ayrı ifade ediyoruz. Filistin’in bugün yaşadığı acılar doğrultusunda, bizim filo yolculuğumuz boyunca başımıza gelenleri anlatmaktan da imtina ediyoruz ve bundan utanıyoruz ama şunun bilinmesi adına bunları anlatmanın bir görev olduğunu düşündüğümüz için, bunları da ayrıca anlatıyoruz. Biz, 47 ülkenin farklı kimliğini taşıyan insanlar olarak bölgeye gitmiş olduk. Sadece 47 ülke adına da gitmedik. Aslında bunun israil de farkındaydı. Yüz milyonlarca insanın tepkisini ortaya koyduğu bir çalışmanın parçasıydık; yani yüz milyonlarca insanı temsil ediyorduk. Ama buna rağmen, hiçbir ayrım gözetmeksizin milletvekilinden en ufak aktivistine kadar herkese eşit bir muameleyle bizlere 'terörist' muamelesi uyguladılar. Gemilere el konulduğu andan itibaren ibadet hakkımızın engellenmesinden tutun, kötü muamele, darp, küfür ve hakaretlere kadar birçok ihlalle yüzleştik. Limana çekilene kadar bu askerlerin süreciyle yüzleşmiş olmakla birlikte limana indiğimiz anda itibariyle de israil içişleri bakanı Ben Gvir’in yapmış olduğu geçmişte yaptığı açıklamaları da teyit eder şekilde, bir terörist muamelesiyle açık alanlarda yerlere diz çöktürülmüş ve başları zorla her saniye aşağıya inmek için bir baskıya uğramış bir toplulukla yüzleştik. Onlarca kişiyi yerlere serip saatlerce beklettiler. Daha sonra burayı ziyaret edecek olan Ben Gvir’in 'gösterisine' bir hazırlık olduğunu da görmüş olduk. Ona yönelik bir sindirme süreci yaşattılar."
"Maalesef Türkçe konuşan israilli askerlerle de yüzleştik"
Çifte vatandaşlarla ilgili de konuşan Özkan, "Bu süreçte maalesef Türkçe konuşan israilli askerlerle de yüzleştik. Yani sizi yere diz çöktürüp oturtuyorlar, önünüze pasaportlarınızı koyuyorlar. Hangi ülkeye ait olduğunuzu, hangi ülkeyi temsil ettiğinizi o pasaportlar belli ediyor. Benim iki önümde, Alanya’dan bir katılımcı arkadaşımız vardı. Ona müdahale eden asker, Türkçe konuşuyor ve Türkçe küfür ediyordu. Pasaportuna bakıp 'Bende de bu pasaporttan var!' diyerek kendi pasaportunu gösteriyor, ardından küfürler ve hakaretler yağdırıyordu. 'Gazze’ye ulaşmaya mı çalışıyorsunuz?' diyerek ağza alınmayacak küfürlerle arkadaşımıza hakaret edip darp ediyordu. Ardından ondan ayrılıp diğer tarafa geçti; iki yandaki Türk arkadaşımıza da benzer şekilde saldırdı. Hatta Muhammed Salih kardeşimizin kafasını yere vurarak benzer hakaretlerine devam etti. Bununla yüzleşmiş olmak, bizim yıllardır dile getirdiğimiz bir tezi doğruladı: Türkiye’de olup da çifte vatandaş olan, Gazze’deki soykırıma ortak olan, Gazze’de savaşan veya israil ordusuna hizmet eden bir insan topluluğu olduğu yönündeki tespitimiz maalesef doğru çıktı. Yani fasih bir şekilde Türkçe konuşan biri, Aşdod Limanı’nda bize küfür ve hakaret etti. Aynı şekilde bu süreci gemide ve sonrasında hapishane sürecinde yaşayan aktivist arkadaşlarımız da oldu. Onlar da yaşadıklarını, bazısı isim vererek kamuoyuyla paylaştı. Bu verilen isimlerin doğru olup olmadığını ya da o siyonist alçakların kimliklerini tespit etmemiz mümkün değildi; çünkü yüzlerini göremiyorduk. Tüm askerler yüzleri kapalı, sadece gözleri açık şekilde teçhizatlı duruyordu. Sadece sorgulayanlar ve masa başında oturanların, ayrıca hapishanedeki gardiyanların yüzleri açıktı. Onlarla bizim bir robot resim çizip onların bir kimliğini tespit edebilecek bir ortamda bilgi almamızda mümkün değildi. Ama bu gözler ve bu kulaklar Türkçe konuşan israillilerle muhatap oldu; kendi beyanlarıyla 'Türk oldukları-Türkçe bildiklerini' ifade eden ifadeleri de duymuş oldu. Biz bugüne kadar çifte vatandaşların israilde siyonist soykırıma ortak olduğunu çok defa dile getirdik, bununla ilgili suç duyurularında bulunduk. Şu an devam eden soykırımda, ülkemiz yasalarının bu kişileri yargılamaya elverişli olduğunu da söyledik. Fakat bu yeterli gelmiyorsa, çifte vatandaşlara yönelik Meclis’e sunulmuş olan kanun tekliflerinin hızlı bir şekilde Meclisten geçirilmesi ve bu sürecin gereğinin yapılması üzerimizdeki bu maalesef 'kara leke' sayabileceğimiz bu yükten de kurtulmamız gerektiğini ifade ettik. Bugüne kadar hemen hemen bir buçuk sene geçti adli çalışmalar üzerinden. Maalesef dosyalarda ne bir ilerleme sağlandı ne de Meclis’teki yasa geçti. Biz bunu orada görmenin ezikliğini yaşadık. Bu, bizim için gururumuzu inciten ve onur kırıcı bir yüzleşmeydi. Bununla da yüzleşmiş olduk maalesef." dedi.
"Türkiye’de israil ile ticaretin yasaklandığı bir tebliğ yayınlandı"
Gazze'de hâlâ ablukanın devam ettiğini dile getiren Özkan, "Biz o rotaları yolculuk halindeyken tam olarak bilemiyorduk; fakat Türkiye’de israil ile ticaretin yasaklandığı bir tebliğ yayınlandı. Uzun süre, farklı yollarla ticaretin devam ettiğine dair kamuoyunda ispatı da olan belgelerle sunulmuş şeklinde bir ticaret hareketliliğinin olduğu vurgulandı. Resmî kaynaklar bunları kabul etmemiş olsa da, uluslararası denizcilik hukuku gereği liman faaliyetleri ve gidiş gelişler açısından olası hareketlilikler tespit edildi. Biz, bu gemi filolarını yola çıkmadan kısa bir süre önce Denizcilik Müsteşarlığı veya ilgili kurumlar limanlara ek talimatlar gönderdi; tedbirler alınmasına yönelik bir kısım daha liste yayınlandı. Resmî olarak 'yok' dedikleri ticaret, cidden yok. Resmi ve yasal olarak israil ile ticaret yapmak şu an Türkiye'de resmi olarak mümkün değil; ancak bazı ticari işletmeler yollarını bulmuş olmalı ki bu hareketlilik sürdü ve ispat edildi. Yolculuk hareketleriyle ispat edildi." diye konuştu.
"Aşdod Limanına inen bazı arkadaşlarımız, Türkçe isim taşıyan gemiler gördü"
İşgal edilmiş topraklarda Türkçe isimli gemilere görüldüğünün altını çizen Özkan, "Alınan tedbirlere sonrasında da bulundurmamış olmasına da şöyle şahitlik etmiş olduk. Aşdod Limanına inen bazı arkadaşlarımız, Türkçe isim taşıyan gemiler gördü; örneğin 'Leyla Ayşe' isimli bir gemi gördüler. Bu gemi Aşdod limanındaydı Türk ismi taşıyordu. Bandıralı olduğu ülke farklı olabilir; ancak bu gemi bir Türk gemisiydi ve limanda bulunuyordu. Bunu da orada gözlerimizle şahitlik görmüş olduk. Temellendirilmiş bu iddiaların aslında farklı yollarla israil ile ticareti devam ettiren ahlaksız ticaretçilerin de bulunduğunu görmüş olduk. Alınmış bu tedbirlerin yetersiz olduğunu gözlemlemiş olduk. Bu anlamda soykırıma ortaklık etmiş bu bir hareket olan ticari devamlılığının da karşısında yaptırımların artık cezai yaptırıma dönüştürülmesi gerekiyor. Bununla ilgili hükümetin adım atıp, bu usullerin dışına çıkarak ticaret yapanlara yönelik de bir adım atmalı. Soykırım devam ettiği sürece israille ticaret yapamamamızı gerektiğini, onlara gerekli cezai yaptırımların göstermesi gerekiyor. Mallarına el koyma, ticari faaliyetlerini durdurma veya dondurma gibi yaptırımları uygulaması elzemdir. Hükümetin mevcut yasal düzenlemeler ve kanunlar çerçevesinde bu imkânlar mevcuttur. Hiçbir şey olmasa da aslında soykırıma karışmış ve terörü finans etmiş çünkü israil şu an terörist bir devlet. Bu en yüksek makamlardan dile getiriliyor. Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız onlarca kez ifade etti. israilin bir terör devleti olduğunu ve şu anda yapılanların bir terör uygulaması olduğunu dile getirdi. Bu doğrultuda, gemilerin hareketliliği net şekilde engellenebileneceğini de biliyoruz. Bu anlamda adım atmaları için tüm bu çağrılarımızı da dillendirdik. Bununla birlikte sadece bu çağrıyı da dillendirmedik. Son söz olarak biz bunları yaşadık. Zihinlerdeki ablukayı kırdık doğru. Giden gemilerimiz Gazze sahiline ulaşan gemilerimiz de oldu. Uluslararası suları da aştı ve Gazze sahiline ulaşan bir gemimiz var. Bununla birlikte gemilerimiz ulaşamazsa da zihinlerdeki ablukayı kırdı. Bu kesinlikle Sumud Filosu adına büyük bir başarıdır. Sumud Filosunu destekleyenlerin bu başarıda büyük payları da var. Ama şunu da unutmamak gerekiyor. Gazze’de hâlâ abluka devam ediyor." ifadelerine yer verdi.
"Biz döndükten sonra imzalanmış bir anlaşması var"
Gazze'de bir ateşkes anlaşmasına varıldığını hatırlatan Özkan, "Ama halen yasadışı deniz ablukası ve halen kontrollü bir kara ablukası devam ediyor. Gazzelilerin temel insani ihtiyaçlarını karşılayacak ve insanca yaşamaları sağlayabilecek tüm ablukanın kaldırılmasına ilişkin süreç bitmiş değil. Şu an israil, tüm dünya devletlerinin yöneticilerini de arkasına almış vaziyette Gazze'deki kardeşlerimize abluka uyguluyor. Bizler de karşılık olarak ona abluka uygulayabiliriz, ambargo uyguluyor; bizler de ona karşı ambargo uygulayabiliriz. Peki bu arada ne yapabiliriz. Biz Türkiye olarak üzerimizden savaş veya askeri uçakların ülkemiz hava sahasını engelledik. Ama sivil uçuşları da engelleyebiliriz. israilde hayatı durdurabilecek bir fiilli adım atmış oluruz. Yani israilin sivil uçuşları Türkiye üzerinden olmadığında bunlar için çok daha maliyetli ve çok daha zor, belki de çoğu uçuşu mümkün olmayacağı bir hale dönüşecek. Bu sadece Türkiye'ye yöneltilmiş bir çağrı da değil. Dünyanın tüm onurlu ve vicdan sahibi insanların olduğu bölgelerde bu çağrıları kendi içlerinde yükseltmesini de talep ediyoruz." dedi.
"Ablukaya karşı abluka, ambargoya karşı ambargo"
Özkan, "Aynı şekilde deniz yollarından giden tüm akışın israil limanlarına gidişi sabit ise bunun engellenmesine yönelik de önce Türkiye, sonra tüm dünya devletlerine bir çağrımız var. Biz orada Gazzelilerin rahat bir şekilde nefes alıp kendi yaşamlarını idame ettiren sürece gelene kadar 'ablukaya karşı abluka, ambargoya karşı ambargo' diye bir çağrımızı yinelemeye devam ediyoruz. Türkiye’den petrol akışını kesebiliriz. Buradaki Amerikan üsleri israile her hâlükârda istihbarı bilgi sağlayıp ve gerektiğinde askeri destek sağlamaktan da hiçbir geri adım atmayacaklardır. Ülkemizdeki tüm üstlerin kapatılmasına yönelik bir çalışmanın parçası olabiliriz. Bu anlamda onurlu bir adım atabiliriz." şeklinde belirtti.
"Bu mücadeleyi büyütüp siyonizmi dünyadan silecek bir hareket başlattığını da umut ediyoruz"
Özkan, "Petrolümüzü keserek, üstlerimizi kapatarak, limanlarımızı onlara gidecek gemilere kapatarak ve hava sahamızı sivil uçuşlar dahil olmak üzere kapatarak çok daha ciddi adımlar atabileceğimizi biliyoruz. Bunu öncelikle vatandaşı olduğumuz ülkemizden daha sonra vicdan sahibi halkları barındıran tüm ülkelerden bunu talep ediyoruz. Bu 47 ülkeden katılımcıların motivasyonu da buydu: 'bugüne kadar siz bize insan hakları, eşitlik, özgürlük ve barış dediniz ve bunun üzerinden nizamlar kurduğunuzu söylediniz. Ancak bizim ülkemiz soykırıma destek veriyor' diyor ve buna anlamlandıramadığı için filoya katılıyor. Yöneticilerinin özgür olmadığı yerde kendinin de özgür olmadığının farkında ve dünyanın bu halde yaşanılamaz olduğunu düşünüyor. Sadece Gazze meselesi için aramızda değil; dünyanın yaşanılamaz bir hale dönüştürüldüğünü gördüğü için aramızda ve filo buna karşı bir mücadele etti. Bu mücadeleyi büyütüp siyonizmi dünyadan silecek bir hareket başlattığını da umut ediyoruz. Bu uğurda çalışmaya devam etmek gerekiyor. Uzun ve zorlu bir yolculuk. Bugün Gazze'de savaş bitse bile Gazze'nin yeniden imar edilmesi belki 30 yıl alacak. Gazzeliler bu 30 yıl boyunca yaşamış olduklarını bir daha unutmayacaklar. Bu mücadele devam edip siyonizm dünyadan silinene kadar bu mücadeleyi devam ettirdiğimizde de siyonizmin kökleri kazınacak ve oluşturmuş oldukları bu ekonomik sistemi üretmiş oldukları bu silahları ve katliama kullandıkları bu yöntemlerin hepsi bertaraf edildiğinde de dünya daha yaşanılabilir bir hale dönüşecek inşallah." ifadeleriyle sözlerine son verdi. (İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Umut Kervanı, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bölgeye sevk edilen ve kakılıcı konutların yapılmasıyla boşa çıkan konteynerlerin Gazze'ye gönderilmesi çağrısında bulunmuştu. Aylar sonra da olsa bu çağrı karşılık buldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından konteynerlerin AFAD koordinesinde Gazze'ye gönderilebileceği gündeme getirildi.
Batman'daki uzman antrenörler ile fizyoterapistler, çocukların yaş gruplarına göre doğru spor dallarına yönlendirilmesi ve düzenli egzersizin hem bedensel hem ruhsal sağlık için önemine dikkat çekti.
Aksa Tufanı ile birlikte tüm dünyanın tanıdığı İzzettin El Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde'nin "Siyonizm, Hristiyanlık ve İslam'a Göre Mukaddes Topraklar" adlı yüksek lisans tezi, Dua Yayıncılık tarafından kitap haline getirildi.