"Dindar nesil herhalde İstanbul Sözleşmesi ile gelmeyecek"

İlahiyatçı-Yazar Abdurrahman Dilipak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Dindar nesil" söylemine atıfta bulunarak, "İstanbul Sözleşmesi" nedeniyle dindar neslin yetişmeyeceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Dindar Bir Nesil" söylemine atıfta bulunan İlahiyatçı-Yazar Abdurrahman Dilipak, "Dindar nesil herhalde İstanbul Sözleşmesiyle gelmeyecek. İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye’deki en büyük savunucusu da KADEM’dir." dedi.
Bir dizi konferanslarda bulunmak üzere Bitlis’e gelen İlahiyatçı-Yazar Abdurrahman Dilipak, İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Sözleşmesi nedeniyle dindar bir neslin yetişemeyeceğine dikkat çeken Yazar Dilipak, bu mektepten bu yapının çıkmayacağını vurgulayarak, tek başına iyi niyetin yetersiz olduğunu belirtti.
Dilipak, "Bu mektepten bu yapı çıkmaz. Tek başına iyi niyet sorunları çözmeye yetmez. Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Kulağa hoş gelen şeyleri söylemek, evet o sözü söyleyelim. ‘Laf ile verirler âleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde.’ dindar nesil herhalde İstanbul Sözleşmesi ile gelmeyecek. İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye’deki en büyük savunucusu da KADEM’dir." dedi.
Bir şey söyleniyorsa onun gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini dile getiren Dilipak, şunları söyledi:
"Yani bunu söylerken bunun karşılığı yapılmalı. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesselem) ribâ’yı kaldırırken şunu da kaldırdım diyor. Kan davasını kaldırırken, kendine en yakın oradakinden kaldırıyor. Bir şeyi söylüyorsak, onun gereğini de yapmamız gerekiyor. Yoksa sadece sözde kalır. İmam hatiplerde namaz kılan insan sayısı, çocuk sayısı yüzde 25’lerdedir. Hristiyan misyoner din kültürü hocası var diye kıyameti kopartıyorlar. Deist imam hatip hocası var niye kimse sesini çıkartmıyor? Yani sorun biraz daha derinlerde."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Dindar Bir Nesil" söylemine atıfta bulunan İlahiyatçı-Yazar Abdurrahman Dilipak, "Dindar nesil herhalde İstanbul Sözleşmesiyle gelmeyecek. İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye’deki en büyük savunucusu da KADEM’dir." dedi.
Bir dizi konferanslarda bulunmak üzere Bitlis’e gelen İlahiyatçı-Yazar Abdurrahman Dilipak, İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Sözleşmesi nedeniyle dindar bir neslin yetişemeyeceğine dikkat çeken Yazar Dilipak, bu mektepten bu yapının çıkmayacağını vurgulayarak, tek başına iyi niyetin yetersiz olduğunu belirtti.
Dilipak, "Bu mektepten bu yapı çıkmaz. Tek başına iyi niyet sorunları çözmeye yetmez. Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Kulağa hoş gelen şeyleri söylemek, evet o sözü söyleyelim. ‘Laf ile verirler âleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde.’ dindar nesil herhalde İstanbul Sözleşmesi ile gelmeyecek. İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye’deki en büyük savunucusu da KADEM’dir." dedi.
Bir şey söyleniyorsa onun gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini dile getiren Dilipak, şunları söyledi:
"Yani bunu söylerken bunun karşılığı yapılmalı. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesselem) ribâ’yı kaldırırken şunu da kaldırdım diyor. Kan davasını kaldırırken, kendine en yakın oradakinden kaldırıyor. Bir şeyi söylüyorsak, onun gereğini de yapmamız gerekiyor. Yoksa sadece sözde kalır. İmam hatiplerde namaz kılan insan sayısı, çocuk sayısı yüzde 25’lerdedir. Hristiyan misyoner din kültürü hocası var diye kıyameti kopartıyorlar. Deist imam hatip hocası var niye kimse sesini çıkartmıyor? Yani sorun biraz daha derinlerde."
İstanbul Sözleşmesi hukuku sorunlara neden oldu
Dilipak, "İstanbul Sözleşmesi son zamanlarda çok tartışılan konuların başında geliyor. Yönetimin en büyük handikaplarından biri. Sanki kadın hakları veya kadına yönelik şiddetin önlenmesi şeklinde başlayan bu olay, kadınları adeta kocalarına karşı kışkırtan, erkekleri de aynı şekilde kadının mağduriyeti üzerinden erkek köşeye sıkışınca aile içinde çatışmayı, öldürmeler, şiddet, intihar olayları ve çok ciddi hukuki sorunlara sebebiyet olan bir noktaya getirdi." dedi.
"İstanbul Sözleşmesi insanlık için bir tehlikedir"
Aile Bakanı kurulduktan sonra ve özellikle İstanbul Sözleşmesi'nin uygulamalarına bağlı olarak aile sorunları inanılmaz ölçüde arttığına dikkat çeken Dilipak, şunları söyledi:
"Bugün mahkemelerde en çok yaşanan sorunlar, bağırmalar, çağırmalar, gözyaşları, çocuklar, anneler, babalar; sadece evlenen karı koca değil, anne babaları, aileleri, akrabaları da perişan oluyor. Çok büyük bir fitneye sebep oldu. LGBT’lilerinde özellikle CEDAW protokolleri çerçevesinde, daha çok feministlerin devreye girmesiyle aileye karşı bir komploya dönüştü. Bu sadece Türkiye için değil, gerçekten insanlık için büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Kadının güya pozitif ayrımcılık sonucu sadece beyanına dayalı uygulamalar, çok kötü istismarlara da sebep oluyor. Ya da kadını koruyacağız diye evlilikle ilgili mağduriyetler, çocuk evliliklerinde olduğu gibi birçok sıkıntılara sebep oluyor."
Asıl çözümün dini nikâhın uygulamasında olduğunun altını çizen Dilipak, müftünün seküller kurallara göre nikâh kıymasının çözüm olamayacağını vurguladı.
Dilipak, "Asıl çözüm İslami nikâh, dini nikâh dedikleri o nikâhı, gerçekten dini kurallara uygun olarak yapılması. Mesela, ayrıldığında çocuklar kimde kalacak? Kadını durumu ne olacak? Başta evlenirken sözleşmeye yazabilirler. Dini nikâhın uygulama alanı bulması gerekir. Şu an dini nikâh örfi, geleneksel bir şeymiş gibi şahitleri bile hatırlanmıyor. Şahitler niye şahit olduklarını bilmiyorlar. Müftünün seküller kurallara göre nikâh kıymış olması bizim o temel ihtiyacımızı karşılayamıyor. Bunlar sorunu çözmüyor. Sorunun üstüne yeşil bir perde örtüyorsun." ifadelerini kullandı.
"CEDAW protokollerine baktığımızda ise cinsiyet ayrımcılığı adı altında tamamen LGBT’yi örgütleyen, cinsiyetsizliği örgütleyen bir durum ile karşı karşıyayız"
Cinsiyetsizliği örgütleyen bir tehlike ile karşı karşıya kalındığına, Fransa’da yaşanan trajik komik olaya dikkat çeken Dilipak, "Bu tartışmanın sürecinde yeşil feminizm çıktı başımıza. Kendi içimizde bir çatışma noktası söz konusu. CEDAW protokollerine baktığımızda ise cinsiyet ayrımcılığı adı altında tamamen LGBT’yi örgütleyen, cinsiyetsizliği örgütleyen bir durum ile karşı karşıyayız. Fransa’da bunun trajedik bir şekilde yaşanan bir örneği var. Sınıfta bir çocuk sosyal uyumsuzluk gösteriyor. Sınıf öğretmeni annesini çağırıyor. Annesi diye gelen bir erkek. ‘Biz annesini çağırmıştık.’ diyor. ‘Evet, ben annesiyim. Ama cinsiyet değiştirdim.’ diyor. ‘Tamam, biz sonra çağırırız.’ diye başında savıyorlar. Babayı çağırıyorlar. O da kadın olarak geliyor. ‘Biz babasını çağırdık.’ diyorlar. ‘Evet, ben babasıyım ama kadın oldum.’ Şimdi erkek kadın, kadın erkek olmuş ikisi evlenmiş. Belediyeye diyorlar, ‘Bunu araştırın ne olacak? Biz bu çocuğu kime teslim edeceğiz.’ Araştırıyorlar ki çocuğun şimdi erkek olan annesi kendi yumurtasını vermiş, sperm bankasında kim olduğunu bilmediği bir adamdan sperm almış. Taşıyıcı anne doğurmuş bunu. Şimdi bunun biyolojik annesi ayrı, taşıyıcı annesi ayrı, babası kim olduğu bilinmiyor, daha önce kadın olan erkek olmuş, erkek olan kadın olmuş, o, onun ile evlenmiş. Bununla ilgili yasa çıkartılar cinsiyet ayrımcılığına gerek yok diye." dedi.
"Aileye karşı savaş açtı bunlar"
Cinsiyetsiz bir toplum, aileyi ifsat eden yeni bir düzenlemeye gidildiğini hatırlatan Dilipak, bu düzenlemenin insana kurulan bir tuzak olduğunu söyledi.
Bu uygulamaların kabul edilemez olduğunu belirten Dilipak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakın toplum da sanaldır, bireyde. İnsanın, insan olarak var olduğu, doğduğu, kişiliğinin şekillendiği ortam ailedir. Aileyi ortadan kaldırırsanız, insan biyonik bir robota dönüşür. Bu insana kurulan bir tuzaktır. Aileye karşı savaş açtı bunlar. Artık tuvaletlerde kadın erkek şeyini kaldırıyorlar. Fransa’da yasa çıktı. Artık kadın erkek diye bir tanım yok. Çünkü kadın erkek mi? erkek kadın mı? Kim, kiminle evleniyor? Erkek, erkek ile kadın, kadın ile evleniyor. Bambaşka bir dünyanın eşiğindeyiz. Bu tamamen ailesizleştirme. Kendi seçtiği cinsel kimliğiyle tanımlama yolunda bir süreç başladı."
"Erken evliliklere karşı bir kampanya yürütülüyor"
"Bir yandan da erken evliliklere karşı bir kampanya yürütülüyor." diyen Dilipak, "Bizim geleneğimizde, inancımızda evlilik müessesesinin çok önemli iki kriteri vardır. Bir tanesi akil, bir tanesi de baliğ olmasıdır. Baliğ olması yaş ile ilgilidir. Yani üreme kabiliyetine sahip olan kişi baliğ oluyor. Akil olmak ise hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt edebilmesidir. Bu da zekâ yaşıyla ilgilidir. Kimse bunu konuşmuyor. İslam kuralı koymuş. Bana göre bugünkü 20 yaşında bir sürü insan akil seviyede değil. Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıracak karakterde değil. Bunların evlenmemesi lazımdır. Çünkü aileyi yönetemezler. Ama buluğa erir, çocuğu olur, o çocuğu da böyle bir ailede tutmamak gerekir. Ama öbür tarafta Hazreti Yusuf karakterine bakıyorsunuz, 7 yaşında baliğ değil ama akil. Çünkü onun duasını Kur’an-ı Kerim bize anlatıyor. Müslümanlarda tartışmayı doğru noktadan ortaya koyması lazım. Eğer akil ve baliğ değilse olmaz." diye konuştu.
"İstanbul Sözleşmesiyle mücadeleden yanayım"
İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasından yana olduğunu vurgulayan Dilipak, şunları kaydetti:
"İlk evliliklerde imamı Şafii’nin içtihadı bu anlamda çok çok önemlidir. İlk evliliği yapacak kişiler, daha önce bu konuda bilgi ve tecrübe sahibi olmadıkları için anne babalarının rızası olmadan onlara evliliği dayatamazlar. Ama onların veto yetkisi var. Bunları hiç konuşuyor muyuz? Biz hâlâ kadını erkeği kurtarma, aileyi kurtarma. Kadını erkeği yaratan, aileyi kurmayı öğütleyen, ‘ emri Peygamberin kavli’ denilen kuralları hayatımıza esas almadan bu badireden çıkamayız. Bu yanlışı yapanlar şeytanın sözcülüğünü yapıyorlar. Yanlışa karşı çıkanlarda onun yerine ilahi kurallara dayalı gerçek teklifte bulunma noktasında. Bizim ciddi eksiklerimiz var. Eksiklerimizi bir an önce giderelim. Doğru bir yapı oluşturmamız gerekiyor. İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması için mücadele etmekten yanayım. Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi ve gerekçesi değildir. Ey düşmanım! Sen benim ifadem ve hızımsın. Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın. Ben mücadele etmeye devam ederim. Allah, dilediği zaman Dilipak’a muhtaç değil. ‘O, ol der ve olur.’ Yeter ki biz daha iyisine layık olalım. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir."(Şükrü Tontaş-İLKHA)
YASAL UYARI: Yayınlanan yazılı haber, fotoğraf ve videonun tüm hakları İlke Haber Ajansı Basın Yayın San. Tic. A.Ş.'ye aittir. Hiçbir surette haber, fotoğraf ve videonun tamamı veya bir kısmı yazılı sözleşme yapılmadan veya abone olmadan kullanılamaz.
Yasayla birlikte binlerce mahkûmun cezaevinden tahliye edilmesinin önü açıldı. Yasayla, mükerrer olarak ceza alan kişiler de şartlı salıverme imkanından faydalanacak.
Kadın, çocuk, yaşlı ve hasta mahkumlar için özel infaz usulleri getirilen 10. Yargı Paketi'nde, denetimli serbestlik ve ceza sürelerinde de düzenlemeler yapıldı.
İstanbul merkezli dört ayrı yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında 22 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında CHP’li beş belediye başkanının yanı sıra CHP’li eski Milletvekili Aykut Erdoğdu ve bazı belediye bürokratları da yer alıyor.
Yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan Belediye Başkanı Hasan Akgün ve Belediye Başkan Yardımcısı Ömer Kazancı tutuklandı.