Yazar Türkmen: Medeniyet değerlerimizden kopmayan bir anayasa yapılmalı

HÜDA PAR'ın anayasa çalıştayında konuşan Yazar Hamza Türkmen, "Bize düşen ilk dönem Cumhuriyet elitleri gibi Avrupa paradigmasına ait olan normları iktibas etmek değil, toplumsal mutabakatımızın ortak değerleriyle oluşacak bir ruhla medeniyet değerlerimizden kopmayan bir anayasa yapmak olmalıdır." dedi.
HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul'da "Toplumsal Mutabakat Arayışı ve Yeni Anayasa" çalıştayı gerçekleştirildi.
Topkapı'da bir otelde düzenlenen çalıştayda, 3 oturum ile yeni anayasa çalışmalarında takip edilmesi gereken yol haritası, dikkat edilmesi gereken hususlar ve toplumun beklentilerine ilişkin önemli değerlendirmeler yapıldı.
Şeyh Cemal Mürsel Hoca'nın Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan çalıştay, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcı ve İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanı İshak Sağlam'ın açılış konuşması ile devam etti.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da bir selamlama konuşması gerçekleştirdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 29. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, "Neden Yeni Bir Anayasa? Türkiye'nin Anayasa Serüveni" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Çalıştayın ikinci oturumunda Yazar Hamza Türkmen, "İdeoloji Dayatmayan Kuşatıcı Bir Anayasa Mümkün mü?" başlıklı bir konuşma yaptı.
Türkmen, yeni anayasa tartışmalarında öncelikle “hangi medeniyetin değer ölçüleri” gözetilerek hareket edileceği, toplumun çoğunluk veya azınlık kesimlerinin dini, ideolojik veya etnik taleplerine “tarafsızlık ilkesi” ile nasıl yaklaşılacağı sorularına açıklık getirilmeden yapılacak çalışmaların, yeni sorunlara hapsolan bir giriftlikten kurtulamayacağını söyledi.
Toplumsal mutabakat adına içinde girift sorunları taşıyan resmi mirasın yükünü hafifletmek isteniyorsa, en azından Anayasa tasarısı yapıcılarının hangi paradigmanın “değer ölçüleri” ile davrandıklarının ve bu kişiler arasında “tarafsızlık” tutumunun nasıl sağlanacağının farkındalık bilincini öne çıkartmaları gerektiğini söyleyen Türkmen, "Türkiye’de anayasa yapma talebi ve çabası, hukukî ve fıtrî değerleri çiğneyen iç ve dış vesayetten uzaklaşma-kopma arzusu kadar, ideolojik dayatmalardan arınma görev ve yollarını da öncelikli olarak ele alma tutarlılığını göstermelidir." dedi.
"Ön yargılardan ve ideolojik dayatmalardan arınılma yollarının müzakeresi ilk gündem maddesi yapılabilmelidir"
Türkmen, "Türkiye Cumhuriyeti 1982 Askeri Darbe Anayasası’nın taşıdığı ve beslendiği önceki militan/militarist demokrasi şartlarını bünyesinde barındıran totaliter Anayasa uygulamalarının tasfiyesi sürecinde katılımcı, söz hakkı itibariyle eşitlikçi ve adil yeni bir anayasa yapımı önemlidir. Ancak bu niyet için öncelikli şart olarak Türkiye toplumunun ortak kültür, inanç ve maruf örf değerleri karşısında taşınan ön yargılardan ve ideolojik dayatmalardan arınılma yollarının müzakeresi ilk gündem maddesi yapılabilmelidir. Türkiye’de Müslümanlar başta olmak üzere farklı paradigmal bakışa veya etnik yapıya sahip olan unsurlar 'Olmasını istedikleri devlet ve olunmasını istedikleri toplum' olamamanın derin ıstırabı içindedirler." diye konuştu.
1924’ten beridir yürürlükteki anayasaların batılı kavramlara; değerlere, teamüllere ve deneyimlere dönük "pembe yanaklı bir coğrafya ve toplum oluşturmaya" çalıştıklarını ifade eden Türkmen, "Geçmişten dersler çıkartmalıyız. İçinde yaşadığımız coğrafyanın 1400 yıllık başat medeniyetine, 1400 yıllık yerlilik tesânüdüne ve Müslümanlara karşı çatık kaşlı bir anayasanın yasal, hukuki, sosyal ve siyasi yeni giriftlikler ve geleceğe taşınacak huzursuzluklar oluşturacağı unutulmamalıdır. Coğrafyamıza ait mirasçısı olduğumuz medeniyet değerleri İslam’a uygun bir hayat inşasını öngördüğü açıktır." şeklinde konuştu.
Türkiye’de 1928 ve 1937 Teşkilat-ı Esasi maddelerinde İslami bütünlüğün tasfiyesi ile ilgili yapılan anayasal değişikliklerle ve çeşitli cürümlere sebep olan kanunlarla yasaklar getirilmesiyle, Müslümanlara inanç ve düşünce özgürlüğü açısından kitlesel mağduriyetler yaşatıldığını söyleyen Türkmen, 1961 ve 1982 Askeri Darbe Anayasaları ile korunan ve değiştirilmesi bile teklif edilemeyeceği bildirilen laik-ulusal Kemalist resmi ideolojinin mantığının ise hukukun katılımcı gelişimini engellediğini kaydetti.
"Batılı paradigma için normlar evrensel değildir"
Anayasaların, beşeri kanunlar sıralamasında en önde gelen kanunlar olduğunu belirten Türkmen, "Anayasa, Avrupa kıtasında oluşan paradigma içinde hakimiyeti kurallara bağlama veya beşeri idrakin adalet arayışı ve çabalarından doğmuştur. 1215 Magna Karta metni de Batı’da bu çabaların ilk örneği olarak gösterilir. Beşeri anayasalar zaman ve şartlara göre oluşturulan kanunlardır. Zaman ve şartlar değişince normlar da değişir; yani batılı paradigma için normlar evrensel değildir." dedi.
Türkmen, şöyle devam etti:
"Vahye bağlı kavimlerde / toplumlarda ise beşeri idrak, bütün insanlığın fıtratını yaratan ve o fıtratı en iyi bilen Yaratıcının vahyi hakikat bildirimini ölçü alarak zaman ve şartlara göre kanunlar yapar. İslam medeniyet havzasında kanunlar değişebilir ama korunmuş olan vahyin evrensel hükümleri değişmez.
Osmanlı Yönetimi’nde 1878 yılında tanzim edilen 'Kanunî Esasi' vahyî olanı da gözeten bir toplumsal sözleşme mühendisliği idi.
Milli Mücadelede, Kanuni Esasî doğrultusunda 1921’de kabul edilen ve çerçeve anlamında 23 maddeden ibaret olan 'Teşkilat-ı Esasi Kanunu' doğrultusunda anasır-ı İslam’ın birliktelik ruhunu devam ettirme güvencesi içinde Anadolu Savaşları kazanılmıştı.
1922-1923 Lozan Anlaşması görüşmelerinde, Batı dışı bir toplum olarak ilk defa bizlere Batı’nın küresel hukuk formu dayatıldı. Ve Lozan’da taahhüt edilenlere göre 1928’de Teşkilat-ı Esasi’den 'Devletin dini İslamdır' maddesi çıkartıldı.
Türkiye Cumhuriyeti laik; aynı zamanda ulusal, demokratik ve sosyal devlet olduğunu (1961 ve 1982 Anayasalarının 2. Maddesi) 1937’den bu yana resmi olarak duyurdu. Ve devletin varlığı ile ilgili Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesinin içine ise gerek 'Atatürk milliyetçiliği' gibi farklı standartlar içeren ideolojik maddeler, yine batılı paradigmadan kopyalanan ve içeriği muammalı olan 'laiklik' ile, göreceli ve çifte standart taşıyan 'insan hakları' gibi mahiyet değeri açıklanmayan benzeri kavramlar yerleştirildi.
Oysa farklı kimlik ve dini telakkî taşıyan; ayrıca yakın tarihle ilgili alternatif okuma ve incelemeler yapan insanlara Atatürk milliyetçiliği zorla dayatılamaz. İntihal edilen batı paradigmasına ait kavramlarla ve totaliter bir ideolojiyle biçimlendirilen Anayasa’nın 4, 42 ve 66. maddeleri fikri ve toplumsal talepleri yasaklayıcı mahiyettedir. Bu anlayışa sahip resmi ideoloji mensubu Anayasa uzmanı siyasiler, hukukçular ve aydınlarla özgürlükçü bir anayasanın yapılamayacağı son derece açıktır.
1982 Anayasası’nın felsefî temelleri tartışmaya açık “demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, yargının bağımsızlığı, çağdaş uygarlığın ve bilimin zorunluluğu” gibi konuların arkasına gizlenerek ideolojik niyetleri istikametinde bir anayasa şekillendirme niyetinden vazgeçmediler. Kamuoyunu kandırma yoksa şeffaflık asıl olmalıdır."
"Anayasada laikliğin altında yatan değerin ne olduğu da muğlaktır"
Anayasada kendi medeniyet değerlerimize uzak ama batılı değerlerden intikal ettirilen tartışılacak bir çok kavramın olduğuna işaret eden Türkmen, "Örneğin Anayasa’da 'Türk' ifadesi etnik bir kimliği ifade etmiyorsa neden Türklerin kökeninin 5 bin yıllık Orta Asyalı sarı ırka mı, yoksa 7 bin yıllık beyaz ırktan olan Hitit ve Sümerlere mi dayandığı tartışmaları uzun yıllar yapıldı ve hâla yapılıyor? İptal edilmek zorunda kalınan 1932 yılında gündemleştirilip ders kitaplarında işlenen ırk temelli 'Türk Tarih Tezi' kurgusu ile bir nesil niçin kandırıldı? 'Laiklik' tanımı da anayasada ve hukuk disiplininde tam olarak belirgin değildir. Anayasada laikliğin altında yatan değerin ne olduğu da muğlaktır. Farklı laiklik normları, pozitvist – bilimci – ilerlemeci mutlakçılığın bir tezahürüdür ve bu konudaki tüm tanımlar ideolojiktir. Dayatmadır." değerlendirmesinde bulundu.
Yeni Anayasanın, hem toplumsal mutabakata uygun olması, hem mutabık kalınan konular dışında inisiyatif kullanan elit zümrelere veya baskı guruplarına meydan vermeyecek kurallar taşıması gerektiğini söyleyen Türkmen, ayrıca toplumun ağırlıklı kesimi gözetilerek İslamî değerlere karşı olan hükümlerin anayasada da kanunlarda da yer almaması gerektiğinin altını çizdi.
Türkmen, "Yargı kurumlarına üye seçimi, Cumhurbaşkanının yetkileri, parlamento üyelerinin hangi hallerde dokunulmazlığının kaldırılacağı gibi teknik konular ise “tarafsızlık” ve “ideolojik tutumdan arınma” dirayeti gösterecek “uzman” ekiplerce geniş çerçevede ele alınmalıdır." diye belirtti.
Türkmen, sözlerini şöyle sonlandırdı:
Bize düşen ise ilk dönem Cumhuriyet elitleri gibi Avrupa paradigmasına ait olan normları iktibas etmek değil, toplumsal mutabakatımızın ortak değerleriyle oluşacak bir ruhla medeniyet değerlerimizden kopmayan bir anayasa yapmak olmalıdır.
Başında belirttiğimiz soruyu sonunda da tekrarlamalıyım: Anayasa tasarısı hazırlayıcılar önyargılardan ve ideolojik dayatmalardan nasıl arınabilecekleri konusunu, öncelikle müzakere etmeyi düşünüyorlar mı?" (İLKHA)
هشدار حقوقی: تمامی حقوق اخبار، عکس ها و فیلم های منتشر شده متعلق به İlke Haber Ajansı Basın Yayın San می باشد. تجارت مانند. تحت هیچ شرایطی نمی توان از تمام یا بخشی از اخبار، عکس ها و فیلم ها بدون قرارداد کتبی یا اشتراک استفاده کرد.